İZTO Başkanı Özgener: Hamleler doğru ama hız konusunda endişeliyiz

İzmir Ticaret Odası (İZTO) ağustos ayı meclis toplantısı, meclis salonunda gerçekleştirildi. Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener...

TAKİP ET

İzmir Ticaret Odası (İZTO) ağustos ayı meclis toplantısı, meclis salonunda gerçekleştirildi. Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener ağustos ayına dair ekonomik bilgileri açıkladı. Toplantıda açıklamalarda bulunan Başkan Özgener, Eylül ayında açıklanması beklenen 2024-2026 Orta Vadeli Programdan beklenenler hakkında değerlendirmelerde bulundu.

'ÖDÜLLENDİRİCİ HAMLELER'

Nitelikli iş gücüne ulaşabilmek için mevzuatı ödüllendirici hamlelerin yapılması gerektiğini söyleyen Özgener, 'Üretim ve ticarette çarkların doğru ve verimli işlemesi için donanımlı ve nitelikli insan kaynağının ne kadar önemli olduğunu da birçok kez vurguladık. Ancak ne yazık ki son dönemde, ücret artışlarının, yapısal bir gerilemeye neden olduğunu gözlemliyoruz. Bu nedenle, istihdam piyasalarının esnetilmesi ve kayıt dışılığı engelleyecek birtakım önlemlerin alınması gerekiyor. OECD ülkeleri arasında istihdam maliyetlerinin en yüksek olduğu ülkelerden biriyiz ve en katı mevzuatlardan birine sahibiz. Daha fazla iş imknı yaratılması için çalışma mevzuatının ödüllendiren bir yaklaşımla ve günümüz teknolojileriyle uyumlu çalışma koşulları dikkate alınarak yeniden düzenlenmesi gerektiğine inanıyoruz. Orta Vadeli Program'da kayıt dışılıkla etkin mücadele konusunda net bir yol haritasının çizilmesi beklentilerimiz arasında.

Önümüzdeki 2 ayın kritik süreçlerinden bir diğeri de Eylül ayında açıklanması beklenen 2024-2026 Orta Vadeli Program (OVP) olacak. Merkez Bankası'nın adımları ile enflasyonu düşürmek için bir alan yaratıldı.  Bu adımların, Orta Vadeli Program ile desteklenmesi gerekiyor. Bu bağlamda, Program ile ilgili önerilerimizi de paylaşmak istiyorum: Başarılı sonuçlar alınabilmesi için Orta Vadeli Program'ın birincil özelliğinin işlevsellik olması gerektiğini düşünüyoruz. Bir diğer deyişle; bu Program iş insanlarına önümüzdeki dönemle ilgili bir öngörü verebilmeli ki yatırımlar, harcamalar ve satışlarla ilgili bir yol haritası çizebilelim. İşlevsel bir planın ortaya konabilmesi de ancak içsel tutarlılığın sağlanmasıyla mümkündür' değerlendirmesinde bulundu.

ÖNCELİK ENFLASYON

Orta Vadeli Program'ın enflasyon ile mücadelede net mesaj vermesi gerektiğini söyleyen Özgener, 'Bu prensipler ışığında, yeni Orta Vadeli Program'da da şimdiye dek verilen beyanatlar ve açıklanan raporlarda olduğu gibi, enflasyonla mücadelenin birincil öncelik olacağını umuyoruz. Ancak bu kez yapılan teşhislere ilişkin atılacak somut adımların ve izlenecek politikaların da net olarak açıklanmasını bekliyoruz. Açıklanacak Program'da, devletin yönlendirme gücünün güçlü bir şekilde ortaya konması gerektiğini düşünüyoruz. Bu doğrultuda özellikle büyümenin kompozisyonu yani; yatırım, harcama ve tüketimler konusunda bir perspektif verilmesi büyük önem taşıyor. Bir yandan yatırım, üretim, ihracatın sürekliliğinin sağlanması, diğer yandan ise iç tüketimin kontrol altına alınarak enflasyonla mücadelenin öngörülmesi gerektiği kanaatindeyiz. Önümüzde yerel seçimlerin de olduğunu göz önüne alırsak Orta Vadeli Program'ın ekonomi politikalarında geçim ve seçim arasındaki tercih dengesinin de çok iyi yönetilmesi gerektiğine inanıyorum.

Bununla birlikte; Orta Vadeli Program'ın enflasyonla mücadelede ve iç talep konusunda net mesaj vermesi gerektiğine inanıyoruz. İç talebi kontrol etmenin en önemli yolu, tasarrufları arttırmak. Halkın tasarrufa yönelmesinin temel şartı da enflasyonun kontrol altına alınması, geçim koşullarının iyileşmesi ve geleceğe güven duymasıdır. Bu nedenle Kur Korumalı Mevduat'tan çıkış yolunun netleşmesi ve Türk Lirası'nda tasarruf yapılabilmesi için finansal enstrümanların devreye girmesi gerektiği fikrindeyim. Aksi takdirde yatırımların yine konut, 2. el otomotiv gibi alanlarda değerlendirilmesi olasılığını yüksek görüyorum. Program'ın aynı zamanda kamu maliyesi ağırlıklı olması beklentilerimiz arasında. Ancak buradaki asıl önemli nokta bütünselliğin sağlanması, yani para politikası ve kamu maliyesinin eş güdümlü bir şekilde çalışması. Kamu harcamalarında şeffaflığın yanı sıra, Orta Vadeli Program dönemi içerisinde geçtiğimiz birkaç yılda yaşadığımız gibi bütçede yıl içerisinde revizyona fazla gidilmeden istikrarın sağlanmasının da önemli olduğunu düşünüyorum. Devletin bütçesindeki revizyonlar, özel sektörün planlarını da etkiliyor. Yatırımlar için yıl içinde sık sık değiştirmek zorunda kalmayacağımız planlara ihtiyacımız var. Bunun için Program'ın, reel sektöre ışık tutabilecek kadar sağlam olmalı' şeklinde konuştu.

YEŞİL DÖNÜŞÜMLE BERABER

Özgener, 'Orta Vadeli Program'ın teşvik sisteminin geliştirilmesi, kredilerde seçici davranılması ve işgücü piyasasındaki genel kalifikasyon sisteminin güçlendirilmesi gibi yapısal reformlar ve verimlilik artışlarına da vurgu yapması gerektiği kanaatindeyiz. Konuyla ilgili pek çok platformda vurguladığımız gibi dünyada verimlilik konusu yeşil-dijital dönüşüm ile paralel ilerliyor. Orta Vadeli Program'ın hem ülkemiz ekonomisinin verimliliğine katkı yapacak, hem de dünyada yaşanan yeşil-dijital dönüşümün gerekliliklerini yerine getirecek şekilde yapılması konusundaki önceliklerimizi de vurgulamak isterim. Bu önceliklerin gözetilmesinin, ülkemiz ekonomisinin rekabetçiliğini artırarak uluslararası pazardaki yerini de sağlamlaştıracağı kanısındayız. Bu bağlamda, yenilenebilir enerji kaynakları ve enerji verimliliği konusunda kamuoyunda farkındalık yaratılmasının yanı sıra yeni nesil enerji depolama gibi gelişmekte olan teknolojiler için mali teşvikler geliştirilmesi gerektiğini de düşünüyorum. Verimlilik artışı sağlamamız ve yüksek katma değerli üretim süreçlerine geçmek için aynı zamanda; yetişmiş insan kaynağı, teknolojiye dayalı büyüme gibi olguları kullanarak üretim sürecimizi şekillendirmemiz gerektiğini fikrindeyim' ifadelerini kullandı.

EN KRİTİK NOKTA

'Seçimlerden sonra uygulanmaya başlanan ekonomi politikalarının en kritik noktasındayız' diyen Özgener,

'Önümüzdeki 2-3 ayda doğru ekonomik politikaları uygulama kararlılığımız, enflasyonu önümüzdeki 2-3 yılda ne kadar düşürebileceğimizi belirleyecek. Merkez Bankası'nın ve ekonomi yönetiminin son bir ayda ortaya koyduğu enflasyonu düşürme kararlılığının toplumu ikna edici olması gerekiyor.  Geçtiğimiz süreç ve önümüzdeki dönemle ilgili olarak önemli bulduğumuz kararları ve beklentilerimizi burada paylaşmak istiyorum. Öncelikli olarak temmuz ayında enflasyon raporunun açıklanması ile başlayan süreç önemli oldu ve bizlere politika yapıcıların kararlılığı, şeffaflığı ve teşhisleri ile ilgili olumlu sinyaller verdi. Son enflasyon raporunda, geçmiş sunumlar ve raporlardan farklı olarak, temel amacın fiyat istikrarı olduğu vurgusunun yapılması ve enflasyonda geçici bir yükselme beklendiğine değinilmesi önemliydi. Merkez Bankası, sağladığı bilgi şeffaflığı sayesinde, gelecekteki enflasyon öngörülerine dair takip etmeyi planladığı rotayı kamuoyuyla paylaştı. Bu değerlendirmeler ışığında, Merkez Bankası 2023 yılsonu TÜFE tahminini yüzde 58'e, 2024 için ise yüzde 33'e yükseltti. 2025 tahmini ise yüzde 15 oldu. Merkez Bankası, revizyonun arkasındaki sebepleri açıklarken, tahmin yaklaşımında değişim yaptığını da belirterek, tahminleri gerçekçi bir zemine oturtmuş oldu.  Merkez Bankası, ayrıca hizmetler sektöründe asgari ücrete duyarlı, geriye dönük endeksleme davranışının etkili olduğunu belirtti' şeklinde konuştu.

KARAR DOĞRU HIZ YAVAŞ

Merkez Bankası'nın aldığı kararların doğru olduğunu fakat hız konusunda endişeleri olduğunu söyleyen Özgener,

Merkez Bankası'nın yaptığı en önemli tespitlerden biri de kira artışına ilişkin yasal düzenlemelerin yeterli etki yaratmamasından kaynaklanan konut piyasasındaki dengesizliklerin giderilmesinin ve geriye endeksleme davranışının kırılmasının önem taşıdığıydı. Sonuç olarak; enflasyonla ilgili doğru tespitlerin yapıldığını ve etkin teşhisler konulduğunu görüyoruz. Bu tespitlere yönelik enflasyonunun nasıl düşürüleceğine dair hareket planının net olarak ortaya konması gerekiyor. Teşhisler doğru iken, beklentilerin de doğru yönetilmesinin kritik olduğu bir aşamaya geldik. Yanı sıra Merkez Bankası Başkanı'nın teknik düzeyi yüksek bir rapor açıklaması ve enflasyonda daha gerçekçi güncellemeler yapmasının olumlu sonuçlar doğurduğunu gözlemliyoruz.

Başkan'ın yaklaşımı ve yeni enflasyon raporunun, piyasalar tarafından para politikasına verilen zaman ve güvenilirliği artırdığı, şeffaf yaklaşımı ve gerçekçi tespitleriyle güven sağladığı kanaatindeyim. Bu bağlamda, 20 Ağustos'ta bankaları liralaşma stratejisi kapsamında getirisi dövize endeksli olan kur korumalı mevduata yönlendirmeyi sonlandırarak, Kur Korumalı Mevduat'tan çıkış süreci yönünde ilk adımı atmış oldu. Bununla birlikte; bu ayın en önemli gündemi, Merkez Bankası politika faizi artışıydı. Merkez Bankası politika faizi, 24 Ağustos itibariyle 7,5 puan artırılarak yüzde 17,5'ten yüzde 25'e çıktı. Bu kararı, rasyonel politikalar çerçevesinde atılmış olumlu bir adım olarak görüyoruz. Önümüzdeki dönemde, enflasyon beklentilerinin kontrol altına alınabilmesi için, Merkez Bankası'nın politika faizi aracını da uygun gördüğü şekilde kullanabilmesi önemliydi ve piyasa beklentilerinin üzerindeki bu artışla olumlu bir etki yarattı. Bu rasyonel kararların benzer hızda ve kararlı bir şekilde sürmesini diliyoruz.

Hazine ve Maliye Bakanımız Sayın Mehmet Şimşek'in karar sonrası 'fiyat istikrarı en büyük önceliğimiz' ifadesi, enflasyonla mücadeleye daha fazla önem verileceğine işaret edilmesi bakımından önem arz ediyor. Kararın yanı sıra toplantıya dair politika metni de kararın nedeni ve enflasyon beklentileri hakkında bize fikir veriyor. Kararın arkasındaki sebep olarak; enflasyon beklentilerinde ve fiyatlama davranışlarında öngörülenin üzerindeki bozulma ve enflasyonun yıl sonunda Enflasyon Raporu'ndaki tahmin aralığının üst sınırına yakın seyredeceğine işaret etmesi olarak gösteriliyor. Yani enflasyonun 2023 sonunda yüzde 60'ın üstünde olma olasılığı oldukça yüksek.  Merkez Bankası yine doğru bir teşhisle, 2024 yılı için enflasyon beklentilerinin kontrol altına alınmasının öneminin farkında olduğunu belirtiyor. Konuşmamın başında belirttiğim gibi bundan sonraki süreç, enflasyonu düşürme kararlılığını göstermesi açısından kritik bir zaman dilimi olacak. Burada en önemli nokta, Türk Lirası'nda hala negatif reel faizlerin devam etmesi. Reel faizlerin negatifte kalmaya devam etmesinin, enflasyon probleminin çözümünü zorlaştıracağını ve geciktireceğini düşünüyoruz. Atılan adımların doğru yönde olduğunu görüyoruz ama bu hızın ülkemize yetmeyeceği endişesi var' dedi.

'KREDİYE ULAŞAMIYORUZ'

Özgener, 'Negatif reel faizlerin etkisini, makro ihtiyati tedbirlerle telafi etmeye çalışmanın sonucunda, son dönemde hepimizin hissettiği gibi 'krediye erişim konusunda sıkıntılar' yaşıyoruz. Banka bilançolarına uygulanan makro ihtiyati sınırlandırmalar, son dönemde krediye erişimi imknsız hale getirildi. BDDK, 31 Temmuz tarihinde aldığı karar ile, kredi kartlarında uygulanan taksitlendirme sürelerinin? havayolları, seyahat acenteleri ve konaklama ile ilgili yurt dışına ilişkin harcamalarda uygulanmamasına karar verdi. Bu kararın da etkisiyle özelikle turizm sektöründe kredilerin iyice yavaşladığını, bankaların kredi verememekten, iş insanlarının kredi bulamamaktan yakındığını görüyoruz. Üyelerimizden bankaların limit güncellemesi yapmaya yanaşmadıkları, limit güncellemesine yönelik bankaların yüksek oranda masraflar çıkarttıkları ve normalden uzun bir prosedür izledikleri, tüm şartlar sağlansa bile krediye erişim konusunun garanti olmadığı, kredilere değişken ve yüksek faiz oranları ile erişim sağlanabildiği, vadelerin düşük olduğuna dair geri dönüşler alıyoruz.

Üyelerimizin bugün en önemli sorunu; nakit akışını yönetmek ve işletme sermayesini fonlamak olarak görüyoruz. Uzun vadeli yatırıma yönelik finansman kaynakları kapalı durumda. Üretimin ve istihdamın artmasının önündeki en önemli engellerden biri olan bu durumu aşmak için yeni finansal araçların ivedilikle hayata geçirilmelidir. Parasal sıkılaştırma sonucunda kaynak maliyetlerinin yükselmesi ve finansmana erişimin azalması, KOBİ'lerin depolarından iskontolu satışlara yönelmesine neden oldu. Bazı firmalar kredi alamadığı için stok satışları ile çözüm bulmaya çalışırken, bazı firmalarda stok maliyetini azaltmak için bu çözüm yoluna gidiyor. Çünkü firmalarımızın hali hazırda bekleyen kredi, çek, hammadde borçları, işçilik ve vergi ödemeleri var. Yanı sıra, ihracata sürekli bir destek çabası olmasına rağmen ülkemizin ithalatını en hızlı artıran ülkeler sıralamasında dünyanın önde gelen ülkeleri arasında olduğunu görüyoruz. Özellikle altın ve enerji ithalatından kaynaklanan bu durum, dış ticaret politikalarımızda bir revizyona ihtiyaç olduğuna işaret ediyor. Bu şartlar altında, ihracatçıların rekabet avantajını kaybetmemesi, cari açığın finansmanının sürdürülebilir olması ve finansmanla uğraşırken dünya genelindeki fırsatları kaçırmamamız önem taşıyor. Verimli ve teknolojik alanları hedeflememiz ve geçen ayki meclis konuşmamda da değindiğim gibi teşvikleri doğru kullanmamız gerekiyor.

Etkin bir vergi sisteminin oluşturulmasının da iş dünyamız açısından büyük önem taşıdığına inanıyoruz. Bir önceki meclis konuşmamda da vurguladığım gibi; ülkemizde dolaylı vergilerin, toplam vergi geliri içerisindeki payı oldukça yüksek. Yanı sıra basit, sade ve uzun yıllar güncelliğini yitirmeyecek, yeni teknolojilere uyum sağlayacak ve uluslararası koşullara uygun adil ve çağdaş bir vergi sistemine ihtiyacımız var. Cumhurbaşkanı Yardımcımız Sayın Cevdet Yılmaz da doğrudan vergilerin artırılıp dolaylı vergilerin azalması, vergi sisteminin yenilenmesi ve sadeleştirilmesi gerektiğini vurguladı. Sayın Yılmaz'ın görüşleriyle, Odamızın vergi konusundaki önerilerinin örtüşmesinden memnuniyet duyduk. Yakın zamanda konuyla ilgili önemli adımlar atılması beklentilerimiz arasında' diyerek sözlerini noktaladı.

Özel Haber

Bakmadan Geçme