CHP neden kaybetti… İlk analiz Almanya’dan

CHP Berlin Örgütü, 2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri sonuçları doğrultusunda ‘Geleceğe Yönelik Düşünce ve Öneriler Raporu’ yayımladı. Yayımlanan raporda Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun değişmesi gerektiği ifade edilirken, Millet İttifakı bileşenlerinin adayı yıprattığı rapor edildi.

CHP’den Akşener’e cevap

Sem Tektaş/yenikiraz.com

CHP Berlin Örgütü’nün hazırladığı 26 sayfalık raporda, seçim sonuçlarına istinaden yapılan analizde CHP’nin kaybetme nedenleri tek tek rapor edilmekte. Anket sonuçlarının muhalif seçmende rehavet yarattığı söylenirken, verilen vaatlerin toplum nezdinde gerçekçi bulunmadığı ifade edildi. Yayınlanan rapora göre Zafer Partisi ile yapılan protokolün ters tepip oy kaybettirdiği belirtildi.  Raporda ayrıca CHP’de genel başkanında değişmesi gerektiğinin altıda çizildi.

 

Cumhurbaşkanlığı seçimi birinci tur ile ilgili yapılan analizde anket sonuçlarının yarattığı algının muhalif seçmende yapılan propagandanın doğru olduğu imajının yaratıldığı belirtildi. Raporda, “ Tüm hatalar sıralanmadan önce pek çok farklı anket şirketinin bizi 14 Mayıs seçimlerinin öncesine kadar hep önde gösterdiğini işaret etmek isteriz. Buradan aldığımız doğru olmayan geri dönüşler bizim yaptığımız stratejilerin ‘başarılı’  gittiğine yönelik yanlış bir işaret oldu. Mevcut durumu hatalı saptadığımız için çok daha önceden yapabileceğimiz bazı karşı hamleleri yapamamış olduk” ifadesi kullanıldı.

“ADAY YIPRATILDI”

Cumhurbaşkanlığı aday belirleme sürecinde CHP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun geri dönülemez biçimde yıpratıldığı belirtilirken,  “Adayımızı geri döndürülemez biçimde yıpratıldı. Seçim sürecinin geneline bakıldığı zaman Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun en çok yıpratıldığı sürecin adayın belirlenmesi sırasında olduğunu görüyoruz. Bu süreçte en başta kendi ittifak ortaklarımızın, 2022 başından beri kamuoyuna açık bir biçimde adayımızla ilgili kaygılarını sunması, diğer tarafı ikna etme kapasitemizi çok sınırlamıştır”

“ÇOK YARDIMCILI SİSTEM GÜVENSİZLİK OLUŞTURDU”

“Çoklu cumhurbaşkanı yardımcılığı yönetim modeli halkta güvensizlik oluşturdu” denilen raporda şu ifadelere yer verildi:

“İttifaktaki tüm siyasi parti başkanlarıyla iki belediye başkanının hükümete yardımcı sıfatıyla girmesi, diğer tarafa oy veren seçmende ittifakın ülkemize yönelik bir tahayyül birlikteliğinden çok, koltuk dağıtma birlikteliği olduğu algısını güçlendirmiştir. Aynı zamanda kendi seçmenimizde, kendi oylarıyla desteklemedikleri siyasi görüşlerin iktidara taşındığına dair kaygıyı büyütmüştür. Bu sürecin, tüm siyasi partilerin sadece anayasa ve mutabakat programına destek vermeleri temelinde ilerlemesi gerekmekteydi. Belki seçim sonrasında bakanlık verilmesi de değerlendirilebilirdi, ama toplumsal desteği en geniş iki partinin genel başkanları Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener’i öne çıkaran bir yönetim yapısı hem büyük partilerin tabanlarını genişletmelerini daha kolaylaştırabilir hem de koalisyon karşıtı propagandaya maruz kalmış insanların ikna olmasını kolaylaştırabilirdi”.

“TERÖR SUÇLAMASINA GEÇ CEVAP VERİLDİ”

Birleştirici kampanya doğruydu ama terörle birliktelik iftiralarına gereken cevap zamanında verilmedi.  Konuyla ilgili şu ifadeler kullanıldı:

“Seçim sonuçlarını değerlendirirken yapılan tüm tercihlerin yüzde 2 fazla oy getirirse doğru, getirmezse yanlış olduğu gibi bir yanılsamaya düşmeden, toplumu birleştiren pozitif bir kampanyanın ilkesel olarak doğru olduğunu düşünüyoruz. Seçim kampanyamızın seçim döneminden önceki genel siyasi söylemimizle uyumlu olması başarıya ulaşmamız için gerekli bir şarttır. Bizim son 13 yılımızın işaret ettiği ideolojik ayrışma, otokratlara karşı demokratlar, çoğunlukçu bir rejime karşı toplumun tüm kesimlerinin temsil edildiği bir ülke olduğu için bu tip değerleri öne çıkaran bir kampanya çatı temalar açısından doğruydu. Nitekim bu kampanya biçimi 2017, 2019 ve 2023’te büyükşehirlerde başarıya ulaşmamızı sağlamıştır, ama daha küçük il ve kırsal bölgelerde aynı etkiyi yaratmamıştır. Bununla birlikte yanıldığımız noktalardan biri de karşı tarafın yalanlara ve montajlara dayalı negatif kampanyasının halkın kaygılarını ciddi bir biçimde etkilemeyeceği olmuştur. Burada kendi pozitif kampanyamıza bir biçimde terör karşıtlığını eklemlendirerek en azından bu iftiraların altını biraz daha boşaltmaya çalışmalıydık”

“İNANDIRICI OLAMADIK”

“Bu seçimin sonucunda ekonominin mevcut halinin, Türkiye’de seçim sonuçlarını değiştirmeye yetmediğini görmüş bulunmaktayız” denilen raporda, “Bu mevcut durum gelirlerin yüksek enflasyonlarla fiilen düşürülmesi, halkın her şeyi hemen almak zorunda kalarak birikim yapamaması, bununla beraber herkesi ucuz iş gücü yaparak işsizliğin düşürülmesi ve işverenlerin bu tüketim baskısıyla da desteklenerek ayakta tutulmasıdır.  Bununla beraber 100 yıllık Türkiye’nin ekonomik alt yapısı bu durumu farklı acı reçeteleri sırayla değiştirerek kaldırabilecek durumdadır. Mutlak bir çöküş ve iflas çok düşük bir ihtimaldir, bunu bekleyerek siyaset kurmak da zaten sağlıklı değildir. Doğrusu refahın ve ekonomik istikrarın beraber olabileceğini ve bunun ancak bizimle beraber olabileceğini söylemektir. Biz de bu süreçte tam olarak bu mesajı vermeye çalışmıştık. Diğer taraftan ve kısmen bizim tarafımızdan aldığımız yanıt ise her şeyin gerçekten kötü olduğu ama bizim tarafımızdan düzeltileceğine inancın zayıf olduğudur. Bu inançsızlığın büyümesinde de bazı eksiklikleri görüyoruz” değerlendirilmesi yapıldı.

“DEPREMZEDELERİ İNANDIRAMADIK”

Depremzedelerin verilen vaatlere inanmadığı belirtilen raporda,  “Yerel yönetimlerimizde yaptığımız halkı destekleyen çalışmaları Türkiye’nin geri kalanında yeterince anlatmadık. Özellikle ikinci derece büyük şehirlere özel bir tanıtım çalışması olmadı.  Deprem bölgesinde sözünü verdiğimiz ücretsiz evleri, gerçekten yapılabileceğimize dair bir güven sağlayamadık. Bu noktada daha somut projeleri hazırlamamız gerekiyordu. İnsanların gözleriyle görüp dokunabileceği maketlerin, videoların hazırlanması gerekliydi. Devlet olanakları ve bazı teknik bilgiler olmadan bunları yapmak kolay değildi, ama yine de temel fizibilite çalışmaları yapılabilirdi.  Bazı uygulanması zor vaatler halkta ters tepki yarattı. Bunların içinde de başta Avrupa’ya vizesiz seyahat yer alıyordu. Bunların uygulanabileceğine dair inançsızlık partimizin ciddi bir yönetim programı hazırlamadığına dair bir kanaat oluşturdu”  ifadesi kullanıldı.

“SAVUNMA SANAYİ İYİ ANLATILAMADI”

“Savunma sanayisiyle ilgili söylemlerimiz iktidara gelince Bayraktar’larla çalışacağımızı Twitter’den anlatmakla sınırlıydı” değerlendirilmesi yapılan raporda konuyla ilgili şu ifadelere verildi “Bununla ilgili bazı vizyon projeleri, daha önceden ve bazı toplumsal olarak sevilen figürlerle seçim öncesinde konuşmaya başlamamız gerekiyordu. İHA‘ların ötesinde bazı farklı alanların da öne çıkarılması yarar sağlayabilirdi.  Orta gelir tuzağının kırılması için ülkemizin yüksek teknoloji üretmesi gereğini saptamış olmakla beraber, bu noktada iyi bir yol haritasını ortaya koyamadık. Burada her alan değil, bazı kilit sektörlerin seçilerek bunların büyütüleceği anlatılmalıydı. Özellikle ham maddesi de Türkiye’de olan birkaç alan belirlenebilirdi. Bunların ne olabileceğinin saptanmasını alanında uzman kişilere bırakmayı tercih ediyoruz, ama örnek olarak oyun yazılımları, uçak kanatları, telefon antenleri, toryum reaktörleri ve güneş enerjisi panellerini verebiliriz.

MİLLETVEKİLİ SEÇİMLERİ

“İki partili listeler toplumun Millet İttifakı’nda temsilliyet bulmasına zarar verdi” değerlendirmesi yapılan raporda, “ Seçim sonuçlarına bakılırsa, biz oyumuzu hiç arttıramamış olsak dahi, ittifak partilerimizden aldığımız oyun en fazla yüzde üç olduğu ortaya çıkmaktadır. Muhalefet stratejisinde bu siyasi partilerin temel işlevinin muhafazakâr seçmenden oy almak olduğu düşünülürse, Saadet oyunu korumuş dahi olsa yeni kazanılmış oyun yüzde 1,5 civarı olduğu öngörülebilir. Bu ise bize meclis çoğunluğunu sağlamaktan çok geridedir. Bu duruma benzer bir başarısızlık oyunu arttıramayan İYİ Parti’de de görülmektedir. Bu sonuç bize iki kutuplu siyasetin Cumhur seçmeninin bize geçişini sağlayamadığını göstermektedir. Burada bir ara durak olarak Saadet, DEVA ve Gelecek beraber seçime girmiş olsalar bu tip seçmen için bir çekim merkezi oluşturabilirlerdi. Belki çok liste d’Hondt sisteminde dezavantajlı gibi görülse de, karşı taraftan eksiltilecek oyla bu dezavantaj telafi edilebilirdi”  ifadeleri kullanıldı.

“ADAYLAR HEYECAN YARATMADI”

Aday listelerinin toplumda heyecan yaratılmadığı belirtilen raporda şu açıklamalar yapıldı; “İstanbul başta olmak üzere büyükşehirlerde listelerde seçilecek sıraların yarısının ittifaklara ayrılmasının kendi örgütümüzde bir isteklendirme düşüklüğü yarattığını görmek mümkündür. Aynı zamanda listelerde örgütümüzden yükselmiş isimleri bulmak mümkün olmakla beraber, yerel dinamikler, meslek dağılımı, genç ve kadın dengesi gibi bazı en temel faktörlerin yeterince gözlenmediği ortaya çıkmaktadır.”

“CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ İKİNCİ TUR”

Cumhurbaşkanlığı seçiminde ikinci tura kaldıktan sonra çalışmalara geç başlanıldığına dair bir analiz yapılan raporda, “ İlk göze çarpan ikinci tur sorunlarından biri iki haftanın ilk beş gününün yeni strateji bulmakla harcanması olmuş, bu hem kendi seçmenimizde umutsuzluğun büyümesine, hem de fikrini değiştirmeye çalıştığımız seçmen bir acziyet görüntüsünü verilmesine yol açmıştır. Olması gereken, ikinci tura geride girebileceğimiz senaryoların çoktan çalışılmış, eksik kalan oyların hangi kesimler olabileceğinin öngörülerek yeni söylemlerin seçimden bir sonraki gün hemen dolaşıma sokulmasıydı” ifadesi kullanıldı.

“SÖYLEM DEVAM ETTİRİLMELİYDİ”

Seçimin ilk turunda geliştirilen olumlu havanın ikinci turda sert bir dönüşün seçmende inandırıcılık algısını değiştirmediği analizine istinaden şu yorum yapıldı; “ Negatif Kampanyaya Sert Dönüş: Birinci tur söylemlerimizden sonra, bir anda başta Suriyeliler olmak üzere korku yayan bir dile geçilmesi halkta kısmen karşılık bulmuş, oylarımızı bir miktar arttırmış ama seçim kampanyasını kazandıracak büyüklükte bir değişimi yaratmamıştır. Bir anda apayrı bir söylemin koyulması bir inandırıcılık sorunu yaratmıştır. Doğrusu, kullanabilecek bu tip söylemlerin zayıf bir biçimde ilk turdan ortaya konması ve ikinci turda, ilk 15 turdaki kampanyanın devamı olarak daha yumuşak ve dengeli bir kampanyayla devam edilmesiydi.”

“ZAFER PARTİSİ İLE YAPILAN PROTOKOL”

“İki tur arasında, diğer adayları temsil eden figürlerle görüşülmesi ve uzlaşı arayışı çok doğaldır” denilen raporda, “Bununla beraber bu arayışlar çok sert dönüşlere sebebiyet verirse, kısa vadede getirdiği oy kazancından daha fazlasını orta vadede partimizin tutarsız görülmesine sebebiyet vererek zarara dönüştürebilir. Bu protokolde partimizin bugüne kadarki duruşları açısından sorunlu üç temel nokta dikkat çekmektedir. İlki, Anayasamızın ilk dört maddesinin değiştirilmemesi ile ilgili konunun gündeme alınmaması gerekirdi. Bu durumun ters bir algı oluşturduğu saptanmıştır.  İkincisi, Güneydoğuda yaşayan vatandaşlarımızın en can yakıcı sorunlarından bir tanesi, özellikle yerel yönetimlerde, seçme haklarının sınırlandırılmasıdır. Yapılan protokolde ‘kayyım’ ibaresi Doğu ve Güneydoğu’daki vatandaşların şüphe ile yaklaşmasına neden olmuştur. Üçüncü olarak, Suriyeli sığınmacılarla ilgili partimizin bugüne kadar savunduğu politika hem Atatürk milliyetçiliği hem de sosyal demokrat ilkeler açısından tüm eksiklerine karşın genelde tutarlı bir açıdaydı. Ama Suriyeli mültecilere karşı gönderilme politikası iyi anlatılamadı.

YERELDE MUHALEFET MERKEZDE AK PARTİ

“2024 seçimlerini bizim kazanmamız halinde Türkiye’deki yeni siyasal denge perçinlenmiş olacaktır” denilen raporda, “Yerelde Millet, Merkezi Hükümette Cumhur’un var olduğu bir yapı olacaktır. Bu yapıyı en azından çoğunlukçu hükümetin baskısını hisseden seçmeninin nefes alması ve iktidarda yapacaklarımızın prototipi olarak göstermek yararlı olacaktır. Bu kurumların olası yasalarla zayıflatılmasının önüne geçilmeli, halkın belediyelerle birlikteliği sağlanarak toplumsal muhalefetin merkezi haline getirilmelidir” değerlendirilmesinde bulunuldu.

“HER PARTİ KENDİ TABANINA YÖNELMELİ”

“Muhalefette olan partilerin belirli toplumsal kesimleri seçerek onlara odaklanması, muhalefet partilerinin birbirlerine bu konuda söylemsel alan açma seviyesinde düşük seviyeli bir işbirliğini sürdürmesi gerekmektedir” analizi yapılırken devamında şu ibareler kullanıldı; “Burada en önemli koşul da muhalefet partilerinin birbirlerini hedef almamaları ve tüm enerjilerini iktidara muhalefetle harcamalarıdır. Geçmiş seçim sürecinde muhalefete muhalefet eden partiler, hedef olarak iktidarı zayıflatmayı değil, muhalefetten oy çalmayı hedefledikleri için bu gruplara ayrı bir siyasi strateji belirleyip, gerektiği yerlerde genel başkan seviyesinde olmasa da gerekli yanıtların verilmesi gerekmektedir.”

“GENEL BAŞKAN DEĞİŞMELİ”

Şu anda otoriter bir yönetime karşı oy vermiş yüze 48‘lik toplamın en büyük kaygılarından bir tanesi, iktidarı değiştirmeye muktedir değilken muhalefeti de değiştirmeye muktedir olmadığı duygusudur. Bu nedenle tüm doğru ve yanlışların ötesinde 13 yıllık bir dönemin sonunda, değiştirilemeyen bir iktidar karşısında, halkımızın aradığı siyasete müdahale edebilme arayışının tatmin edilmesi için bir genel başkan değişikliği gerekli gözükmektedir. Bu noktada bizim yöntem olarak düşüncemiz parti içinde birlik ve bütünlüğümüzün korunması adına bu değişim sürecinin Genel Başkanımızın önderliğinde yerel seçimler öncesinde yapılmasıdır. Bizim önerdiğimiz ve partimizin pek çok örgütünden gelecek fikirlerin harmanlanarak, en aşağıdan yukarıya dinamik bir biçimde uygulandığı bir kurultay sürecini geçirerek partimizin güvenli bir biçimde limana ulaştığını görmek hem örgütümüze, hem seçmenimize, hem de tüm topluma bir borcumuzdur. Genel Başkanımızın kendisini de içeren bu değişimin gerçek ve sağlıklı bir biçimde yapılmasıyla, ülkemizdeki tüm hak mücadelelerine en önde omuz vermiş ve partimiz içinde per çok ileri adımın mimamrı Kemal Kılıçdaroğlu’nun siyasi yaşamındaki son ve en büyük madalyası olacaktır ve Türk siyasi tarihinin çok saygın bir noktasında kendisinin yer almasını sağlayacaktır.

Exit mobile version