Kestirmeden

Tafsilata gerek yok, kısadan söyle. Öyle uzun uzadıya konuşup yorma cümleleri. Sözün özü makbul. Öz sözle...

Kestirmeden

Tafsilata gerek yok, kısadan söyle. Öyle uzun uzadıya konuşup yorma cümleleri. Sözün özü makbul. Öz sözle çoğu anlatabilirsin. Meramını da. Uzattıkça sözcükleri, çoğalttıkça cümleleri kaydırıyorsun manayı. Dağılıyor konu. Anlatmak istediğin sapıyor odağından. Hem ne gerek var vakit çalmaya?  “Vakit, nakit” çağındayız. Herkes çok meşgul, herkes zamansızlıktan dem vuruyor. Dimağlar dolu, düşünceler meşgul, zamanlar yetişmiyor. Öyleyse söylemleri kısa tutmalı en iyisi. Gerçi az sözle çoğu anlatmak herkesin harcı değil. “Şair miyiz mübarek” demezler mi insana?  Her neyse şair değilsek de laf kalabalığını azaltabiliriz. Sadeleşebiliriz konuşmalarımızda da. Hele ki konuştuğumuz konu karşıdakini pek de ilgilendirmiyorsa sadece bizim biriyle konuşup rahatlamamız ise mesele önce şöyle bir durup karşıdakinin durumuna bakmalıyız. Bizi dinlemeye uygun mu zaman açısından, iş ve duygu durumu açısından ve konumu açısından?  Yani kimseyi de bizi dinleme mecburiyetinde bırakmamalıyız değil mi?

Ayrıca kimseye kendini uzun uzadıya anlatmaya uğraşma anlayacak olan az sözünle de, susmanla da, tavrınla da seni anlar. “Çok konuşuyor, boş konuşuyor” durumuna da düşme sakın. Her şey zıddıyla değerli değil mi? Nasıl ki karanlık aydınlığın kıymetini arttırıyor ve değerinin bilinmesini sağlıyorsa öyle de susmak da konuşulanın değerini arttırıyor.

Ayrıca susmak, az konuşmak bilmemek değil. Anlamamak değil. Susmak, kabullenmek, affetmek hiç değil. Tepkisizlik de değil, bilakis bazen en iyi tepkidir. Sadece dışarıdan gördüğünü yorumlayanlar akan nehrin yüzeyine bakıp, içine girmeyenlerdir. Öylelerine zaten sözcükleri çoğaltmaya da değmez, zira onlar suya dalma zahmetine girmeyenlerdir. Bezdirme kimseyi. Azla yetin, anlamak isteyen anlar seni.

çoğu azaltmak, azı çoğaltmaktan daha mı zor
yolculuk kuralı
sadeleş, yükü azalt
rahat et
kestirme yol zahmetli olabilir
hafifle