Özgür Kürsü: Masumiyet karineleri yok sayılıyor

Özgür Kürsüde okunan açıklama öncesi konuşan İzmir Barosu Göç ve İltica Komisyonu Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi...

Özgür Kürsü: Masumiyet karineleri yok sayılıyor
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Özgür Kürsüde okunan açıklama öncesi konuşan İzmir Barosu Göç ve İltica Komisyonu Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Ayşe Kaymak bugün dünyada ve ülkemizde milyonlarca mültecinin eğitim, sağlık, güvenlik, adalete erişim gibi temel insan haklarından yoksun bir şekilde hayatta kalma mücadelesi verdiğini ifade ederek “Bir toplu mezarlığa dönüşmüş Ege denizi yanı başımızda ve binlerce mülteci göç yollarında hayatını kaybediyor.” dedi.
Ülkemizin Suriye Savaşının başlamasından sonra büyük bir mülteci topluluğuna ev sahipliği yapmak durumunda kaldığını dile getiren Av. Ayşe Kaymak siyasi iktidarın on yılı aşkın süredir ülkemizde yaşayan mültecilerin eğitim, barınma, sağlık gibi temel sorunlarını çözme isteği ve iradesinin olmaması nedeniyle bugün ülkemizde çok ciddi bir mülteci sorunu yaşandığını söyledi. Sözlerine devam eden Av. Ayşe Kaymak şunları söyledi:
“Üstüne bir de ülkemizde; halkın karşılaştığı ve sorumlusunun bizzat siyasi iktidar olduğu ekonomik sorunlar, yoksulluk, işsizlik, gelecek kaygısı, belirsizlik, güvencesizlik gibi sorunlar eklendiğinden ne yazık ki medya ve siyasiler tarafından tüm bu sorunların sebebi ülkemize sığınmak zorunda kalan mülteciler, yabancılar gibi gösterilmeye çalışılıyor. Şunu ısrarla ve ısrarla söylemek gerekiyor; Ekonomik ve siyasi krizin, yoksulluğumuzun, işsiz olmamızın yani ülkemizde yaşadığımız sorunların kaynağı mülteciler değil, onlar da bizimle birlikte bu sorunları ve üstelik bu sorunlara ek mülteci olmalarının da getirdiği sorunları yaşamaktalar. Ancak ne yazık ki yoğun bir şekilde sosyal medyada gördüğümüz ama toplumun birçok kesiminde giderek artan mülteci karşıtlığı tehlikeli bir boyuta ulaşabiliyor. Hatta artık mülteciler değil, hak savunuculuğu yapan kurumlar, avukatlar, barolar hedef haline getirilip sosyal medyadan linç kampanyalarına maruz kalıyorlar.”
İzmir Barosu Göç ve İltica Komisyonu üyesi Av. Gizem Öykü Başkaya tarafından okunan açıklama şöyle:

Yeryüzünde birçok insan, zorunlu ve insani nedenlerle memleketlerinden, sevdiklerinden ve tüm mazilerinden ayrı düşmek pahasına farklı ülkelere doğru göç ediyor.

İzmir Barosu olarak her yıl olduğu gibi bir kez daha seslenmek istiyoruz;  iltica hakkı, bireylerin yaşam hakkı ile işkence ve kötü muamele yasağını da koruma altına alan, başvuru süreci kesinlikle sınırlandırılmaması gereken bir haktır. Biz burada bu basın açıklamasını yaparken dahi bir mültecinin çok zorlu bir göç yolunda, insanca yaşam umuduyla hayat mücadelesi verdiğini biliyoruz.

Daha geçtiğimiz hafta İtalya’ya ulaşmaya çalışırken Ege Denizi’nde motoru bozulan mülteci teknesi;  Yunanistan Sahil Güvenliği tarafından sürat motoru ile yapılan çekme müdahalesi sonrası alabora oldu. Ne yazık ki 100 ‘ü çocuk, kadınların çoğunlukta olduğu 600 mülteci, Ege Denizi’nin sularında kayboldu. Tekneden sadece 104 kişi kurtarılabildi. Yunanistan Sahil Güvenlik Güçlerinin kaza raporunda, teknenin çekilmesi sürecinden bahsedilmiyor. Teknenin İtalya kara sularına itildiğine ilişkin iddialar var.  Kışın İran-Türkiye ve Türkiye- İpsala sınırında donarak yaşamını kaybeden, çeteler tarafından aç, susuz rehin tutulan insanlar olduğu, insan hakları örgütlerinin raporlarıyla tespit edildi. Yanı başımızdaki Ege Denizi’ni bir mülteci mezarlığına dönüştüren sınır politikalarını ve dünya üzerindeki karadan ve denizden bütün bu geri itme vakalarını şiddetle kınıyoruz. Devletlerin sınır koruma politikaları için bireylerin Yaşam Hakkı ve pek tabii iltica hakkı ihlal edilemez.

BMMYK ”Zorla Yerinden Edilmede Küresel Eğilimler 2022” başlıklı raporundaki verilere göre 2022 yılında zorla yerinden edilerek ülke dışına çıkmak zorunda kalan insan sayısı 46 milyona ulaştı. Ülkeleri içinde zorla yerinden edilen insan sayısı ise 62,5 milyon. Dünya üzerinde özellikle savaşlar nedeniyle yerlerinden edilen bu nüfusun büyük çoğunluğu; kalıcı bir yurttaş statüsü olmadan, barınma, sağlık, beslenme gibi birçok iş güvenliği ve sağlığı koşullarından uzak sigortasız işlerde çalışmak zorunda bırakılarak, sağlık hakkına erişimde zorluklar yaşayarak, yoksulluk sınırının altında hayata tutunmaya çalışıyor. Dünya üzerindeki tüm devletlerin, özellikle refah devletlerinin bu göç nüfusu ile ilgili ortak ve adil sorumluluk alması gerekmektedir.

Ülkemiz, göç nüfusu açısından dünyanın en çok mülteci yaşayan ülkesi olarak ilk sırada yer alıyor. Suriye iç savaşı sonrası ülkemizdeki mülteci nüfusunun büyük çoğunluğunu Suriye uyruklu mülteciler oluşturuyor. Savaşın 12. yılında, hala geçici koruma gibi belirsiz bir statü altında ülkemizdeler ancak yarın nerede yaşayacakları konusunda bir belirlilik yok.  Geçici koruma statüsü, her geçen gün daha zayıf ve kırılgan bir koruma sağlıyor. Aynı şekilde uluslararası koruma talep eden Avrupa dışı diğer ülkelerden gelen kişilerin iltica başvuruları kayda alınmıyor ya da kayda alınmada zorluk çıkarılıyor. Bir şekilde geçici koruma ve uluslararası korumaya erişen ülkemizdeki yabancılar;  haklarında başlatılan en ufak bir adli işlem sonrası sınır dışı tehdidi ve statü kaybı ile karşılaşıyor. Masumiyet karineleri yok sayılıyor. Kayıt dışı ve illegal bir yaşama itilen bu kişiler, temel hak ve özgürlüklere erişemeden askıda hükümsüz bir hayat yaşamaya maruz bırakılıyor.  Ülkemizde,  kayıtlı mülteci sayısının az gösterilmesi, diğer kayıt dışı nüfusun ülkemizde yaşamadığı gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Bu konuda yetkililere sesleniyor ve geçici koruma ve uluslararası koruma başvurusu için kayda kapatılan illerin bir an önce kayda açılmasını talep ediyoruz.

Güncel siyasette,  popülist bir yaklaşımla mültecilerin geri gönderilmesinin yurttaşlara vaat olarak sunulması ne yazık ki toplumdaki nefret söylemini besliyor ve nefret suçlarının işlenmesine zemin hazırlıyor. Sorumluluk sahibi siyasi partilerin, halkı kin ve düşmanlığa tahrik boyutuna varan bu eğilimlerin önüne geçmesi gerekiyor. Ekonomik kriz ve yoksulluk koşullarında yaşayan yurttaşların öfkelerinin toplumun en kırılgan kesimine yöneltilmesi ne yazık ki şiddete meyilli gruplar yaratılmasına sebebiyet verip tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Deprem sürecinde insani yardım konusunda depremzede mültecilere yapılan ayrımcılık ve yağma vakalarında olağan şüpheli olarak mültecilerin hedef gösterilmesi, ne yazık ki işkence ve eziyet gibi insanlık dışı suçların işlenmesine sebebiyet vermiş,  hepimiz bu utanca video görüntüleri aracılığıyla şahit olmuştuk.

Ülkemizin göç yolu üzerinde, gerek transit gerek hedef ülke olarak mülteci nüfusuna muhatap bir ülke olduğu gerçeği ile yüzleşmek zorundayız. Dünya üzerindeki savaşlar, iklim sorunları, doğal afetler, salgın hastalıklar,  her zaman göç gerçeğini açığa çıkaracaktır. Önemli olan barışçıl dış politikalar ve iki yönlü entegrasyona yönelik göç politikalarıdır.

Biz İzmir Barosu olarak; dünyanın her yerinde herkes için insan hakları uygulanmalıdır diyoruz”

Haber Merkezi