Muhammed Yava

Sokrates’in Demokrasi ile İmtihanı

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

(geçen haftaki yazının devamıdır)
Sokrat, öğrencisi Platon tarafından demokrasi hakkında derin endişelere sahip biri olarak
tasvir edilir. Platon’un 10 kitaptan oluşan meşhur Cumhuriyet (Republic) isimli eserinin 6.
kitabında Sokrates, Ademantus isimli bir diğer karakter ile demokrasi hakkında sohbet eder.
Sokrates bu kısımda Ademantus’a demokrasinin eksiklerini ve hatalarını göstermeye ve
anlatmaya çalışır. Bunu yapmak için Sokrates, toplumu bir gemiye benzetir. Sokrates şöyle
sorar: Eğer ki deniz yoluyla bir yolculuk yapmak isteseydin, geminin kontrolünün kimde
olacağına nasıl karar verilmesini isterdin? Rastgele ve herhangi bir grup insan tarafından mı,
yoksa deniz seyahatleri konusunda deneyimli, bilgili ve eğitimli insanlar tarafından mı?
Ademantus’un cevabı çok açıktır: Elbette ki ikincisi! Sokrates’in buna cevabı ise şu şekildedir:
Peki bu durumda nasıl olur da, bir ülkedeki yetişkin insanların rastgele ve herhangi bir
grubunun bir ülkeyi kimin yöneteceğine karar verebilecek donanımda olduğunu
düşünebilmekteyiz? Sokrates’e göre oy kullanmak, diğer her yetenek gibi insanlara sonradan,
öğretilmelidir. Yeterli donanıma ve eğitime sahip olmaksızın insanlara oy kullanma hakkının
tanınması, yeterli donanım ve eğitime sahip olmayanlara fırtınalı bir havada yolculuk yapacak
bir geminin kontrolünün kime teslim edileceği kararını alma yetkisi vermekle aynıdır.
Sokrates’in demokrasi ile ilgili düşüncelerinde doğru anlaşılması gereken en önemli nokta, o,
asla az sayıda insanın, yegane oy verme yetkisine sahip grup olması gerektiğine inanmıyordu.
Sokrates, oy verme yetkisinin sadece ve sadece verecekleri oy ile ilgili mantıklı bir biçimde ve
oldukça derin bir şekilde düşünmüş olanlara verilmesi gerektiğini düşünüyordu. Yani oy
verme yeteneğini icra edebilmek için, bu konuda eğitim alınmasının ve eğitimin de ötesinde
bireylerin verecekleri oy konusunda derin düşüncelere sahip olduğunun garanti edilmesinin
şart olduğunu ileri sürüyordu. Elbette ki işin pratiğinde, bunun tam olarak nasıl
yapılabileceğine dair birçok soru işareti ve sıkıntı mevcuttu; ancak konu oy vermek ve
ülkelerin idaresini belirlemek gibi hayati kararlar olduğunda, bu tür sorunların da düşünülmesi
gerektiği açıktı. Günümüzde oy verme yetkisi neredeyse istisnasız olarak herkese
verilmektedir ve “oy verme” davranışı ile “farkındalık” arasındaki bağlantı tamamen kopmuştur.
Sokrates, bu durumun ne gibi sonuçlara neden olacağını çok ama çok iyi bir şekilde
bilmekteydi: Halkın yalanlarla, etkili konuşmalarla aldatılabileceği endişesine sahipti.
Demogoklar bunu yapabilirdi. Demagogluk, yani halk avcılığı, bazı liderlerin halk arasındaki
önyargıları ve cehaleti kötüye kullanarak (manipüle ederek) popülerlik ve liderlik kazanmasına
verilen isimdir. Demagoglar, kitlelerin tutkularını coşturarak ve duygusal taraflarıyla
oynayarak onların mantıklı bir biçimde kararlar alma yetisini körelten kişilerdir. Demagogların
en temel vaadi, toplumsal sorunlara “ani ve vahşi bir biçimde” tepki göstermeleridir.
Sorunların çözümlerine kendi öfke ve tepkilerinin cevap olacağı fikrini, halka pazarlarlar. Bu
kişiler, genellikle ortayolcu, bilim ve veri odaklı, düşünüp taşınarak kararlar alma taraftarı olan
rakiplerini “zayıflık” ve “hainlik” ile suçlarlar. Demagogların halk tepkisini yanına almak
konusundaki en temel taktikleri, halihazırda yerleşik bir biçimde süregelen politik işleyişi baş
aşağı etme çabası, sözü veya tehdididir. “Ben yaparım.”, “Ben tek çözümüm.”, “Benim yolum
tek doğru yoldur.” gibi ben-merkezci ve keskin görüşler, halkın gözündeki değeri arttırmak
için kullandıkları yaklaşımlar arasında yer almaktadır. (yazı devam edecek)

Sokrates’in Demokrasi ile İmtihanı

Yorumlar kapalı.