İnsanları zamanla tanıyacaksın; aralarından bazılarına güveneceksin bazılarına inanacaksın, bazen bahar çiçeği açan dallardan bir kuş misali yuva yapmak isteyeceksin kendine, sonra o dallar elinde kırılacak, avuçlarında sana ait olmayan sıyrıklar oluşacak, aldırma… İnsan insanın kurdudur, demiş atalar; onlar da yanılacak değil ya…
Sen nazenin bir oyun bahçesi yaratmışsın kafanda, içinde kötülük yok arama… Hâşim’in o beldesi gibi bir yer işte, “orada kadınlar hemşiredir yahud yâr…” çiçeklerin her mevsim açarmış mesela, ipek kanatlı beyaz kelebekler konarmış saçlarına, kardeş rüzgârlar savururmuş birazcık hepsi o kadar. “Şarkılar seni söyler”miş, babasının nazlı kızı derlermiş. Gökyüzün, mavinin en şiirsel hâli; ormanların gümrah, dağların heybetliymiş orada…
İnsanlar acımasızdır Almina, nerede apansız açan bir çiçek görseler, şeytanları dürter örselemek için. Gülümseyen gözlerinde illaki bir avuç su olsun isterler, böylece kendilerini temize çekerler zehir zakkum bakışlarla… Tanrı da onlarındır, tanrıçalar da… Birazcık büyüseler tanrılıklarını da ilan edeceklerdir, budur şahika…
Sen… Ah kanadı kırık uçuç böceği… Boşver, yine de aldırma. Karartma içindeki aydınlık şehri, hem sonra duydukların yalansa gördüklerin gerçek, kalbin kırgın olsa da var olmanın kutlu sevinci…
Ah Almina… Sen ki kâinatın sessizi melek bilirsin bu mukadder tavrın değişmeyecek… Boşver, İçindeki insanı sev aynalarda. Sen uyma onlara, hep melek kal bu bozulmuşluğu olağan sayan insanlığın inadına…