Hem savaş tarihi açısından hem medeniyet tarihi açısından hala devam eden etkileriyle dünya tarihinde ayrı bir yeri vardır Çanakkale’nin. İçeride bir zafer, dışarıda ise fiyaskoyla sonuçlanan bir savaş olarak anılır. Deniz ve kara savaşları olarak iki safhada cereyan etmiş, 18Mart’ta deniz savaşları zaferle sonuçlanmış, kara savaşlarının ardından düşmanın topraklarımızı terk etmesi aralık ayını bulmuştur. Milliyetçilik ve dünya lideri olma gibi boş hayallerle, savaşın yıkıcı etkilerini idrak edemeyen idareciler yüzünden girdiğimiz bu savaşta 250 bin şehit vererek şehitler tepesini boş bırakmamış ama nice ocakları boş, çocukları babasız bırakmışızdır. Gidip Alman gemileriyle bir olup Rus mevzilerini bombalamış, Akif’in “Eski dünya, yeni dünya, bütün akvam-ı beşer” dediği yedi düvele savaş açmışızdır. Britanya imp., Birleşik Krallık, Avustralya, Yeni Zelanda, Britanya Hindistan’ı, Newfoundland, Fransa artık karşımızdadır. Deniz ve kara savaşlarında mücadele veren komutanlarımız M. Kemal Paşa, Enver Paşa, Otto Liman Von Sunders, Cevat Paşa, M. Esat Paşa, Erich Weber, Vehip Paşa, Fevzi Paşa, Çolak Faik Paşa, Yakup Şevki Bey, Cafer Tayyar Bey, Ahmet Fevzi Bey, Halil Sami Bey, Kazım Karabekir, Selahaddin Adil Bey’dir. Özellikle kara savaşları, niçin savaştığını bilmeyen, yaraladığı düşman askerine su, ekmek veren askerlerin dramatik olaylarına sahne olmuştur. Bu gibi olaylar, günümüzde pek çok yerli, yabancı sanat eserine ilham kaynağı olmuştur: Eric Bogle tarafından yazılan savaş karşıtı “And The Bend Played Waltzing Matilda” şarkısı, Sabaton’un yazdığı “Cliffs of Gallipoli” şarkısı, Peter Weir’in yönettiği “Gelibolu” filmi, Çanakkale Savaşını konu alan Avustralya’da çekilen 7 bölümlük “Gallipoli” dizisi, “The Water Diviner” : Bir Avustralyalının savaştan 4 yıl sonra oğullarını bulmak için Türkiye’ye gelmesini anlatan film bunlardan bazılarıdır. Savaş sonrası ise yeni dostluklar kurulmuştur: Çıkarmanın yapıldığı 25 Nisan, Avustralya ve Yeni Zelanda’da ulusal bayram ilan edilmiştir. Her yıl bu insanlar Gelibolu’ya gelip dedelerini saygıyla anarlar. Çanakkale’de önce İngilizleri sonra Anzak’ları püskürten M. Kemal, bu dostluğu ileriye taşımış, tarihte yaşanan bu acı olayların yeni dostluk köprüleri inşa edebileceğini göstermiştir. 1934 yılında bir anma töreninde söylediği: Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçikle yanyana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır, huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.” sözleri, savaşların bir istisna olduğunun, yaşatılması gerekenin “barış ve dostluk” olduğunun göstergesi değil midir? Günümüzde yaşanan elim deprem afetinde de “dış güçler” diyerek horladığımız, düşmanlaştırdığımız çeşitli milletlerin, devletlerin bize yapmış oldukları yardımlarda da aynı mesaj yok mudur? “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” anlayışıyla dünya sanki bize düşmanmış gibi yaşamanın kime ne faydası vardır?
Zaman gösterdi ki; dünya, iyiyle kötünün mücadele alanıdır. Bize düşen iyilikleri çoğaltmak, dostlukları arttırmak, birlikte yaşama sanatını ilmek ilmek icra etmektir.Savaşsız bir dünya kurmak “yaradılanı sevmek”le olur. Sevginin dili evrenseldir. İnsanlara sevginizi göstermek için dil bilmenize gerek yoktur. Bizim kültürümüzde insanlara tepeden ve asık suratla bakmak değil, güler yüzle bakmanın “sadaka” olduğu inancı vardır; “Merhamet ederseniz merhamete muhtaç olursunuz” anlayışı değil, “Merhamet ediniz ki Allah da size merhamet etsin” inancı vardır. İnsanlık adına canı, cananı veya malını yitirmiş olanlar, işini doğru yapıp, çalmadan çalışanlar, insanlık şerefini menfaatinden üstün tutanlar hep özlemle anılacaktır.