Muhammed Yava

Mehmet Akif’te Din ve Dünya Dengesi (3)

Muhammed Yava

Akif, bütün bu gerilik ve başa gelenlerden, önce kendimizi (Müslüman dünyasını) sorumlu

tutar. Çünkü değerler çürütülmüş, kokuşmuşluk her yeri sarmıştır. Bundan dış güçler değil,

kendimiz sorumluyuzdur:

“Müslümanlık nerede! Bizden geçmiş insanlık bile

Adam aldatmaksa maksat, aldanan yok, nafile

Kaç hakiki Müslüman gördümse hep makberdedir

Müslümanlık bilmem ama galiba göklerdedir.”

 

Cehalet bizden hem dünyayı hem dini almıştır. Ne dediği bilinmeyen bir din ve ilimden uzak

yaşam anlayışının bizi nereye götüreceği bellidir. Hurafelere sarılmış din, dinin aleyhine

çalışmaya başlamış, dinin yasakladıkları dinden sayılmış, dinin istedikleri de bu uydurulmuş

dince(!) aforoz edilmiştir. Ahlak ve haya gidince insanlık da bizleri terk etmiştir. Dinin

mübelliği peygamber, “Müslümanın işleyemeyeceği günah yalan söylemektir.” demesine

rağmen,

“Haya sıyrılmış inmiş, öyle yüzsüzlük ki her yerde

Ne çirkin yüzleri örtermiş, meğer o incecik perde

Yalan raiç, hıyanet mültezem, her yerde hak meçhul

Ne din kalmış ne iman, din harap, iman turap olmuş.

 

“İnsana çalışmasının karşılığından başkası yoktur.” ayetinin rağmına,

“Çalış dedikçe şeriat, çalışmadın durdun.

Onun hesabına birçok hurafe uydurdun

Sonunda bir de tevekkül sokuşturup araya

Zavallı dini çevirdin maskaraya”

 

Müslüman, kendisini dünyada maskaraya çevirecek, çağının insanı olma ufkundaki bütün

hayat damarlarını koparacak batıl bir tevekkül anlayışına girmiş adeta her işini Allah’a

yüklemiştir:

“Bütün o işleri Rabbim görür vazifesidir.

Yükün hafifledi; sen şimdi doğru kahveye gir.

Evinde hastalanan varsa borcudur bakacak

Şifa hazinesi derhal oluk oluk akacak

Demek ki: Her şeyin Allah; yanaşman, ırgadın o

Çoluk çocuk ona ait. Lalan, bacın, dadın o”

 

Tarlasına gerekli bakımları yapmaz; Allah vermedi, der. Çürük bina başına yıkılır; ne yapalım

kader, Allah’tan geldi, der. Kendi tercihi olan cahillik ve yobazlık bataklığında debelenir, bunu

dış güçler yapıyor, der. Fizik, kimya, sanat, kitap desen, başımıza ne geldiyse okumuşlar

yüzünden geldi der. Netice olarak da bugünün Müslüman dünyası meyve vermiştir: Sefil

halkların başında saraylarda yaşayan ceberut idareciler ve bu idarecilere “Allah sizi

başımızdan eksik etmesin” diye dua eden, celladının bıçağını yalayan toplum. Bu toplumun

yaşadığı Şark:

“Ne gördün, Şark’ı çok gezdin? diyorlar. Gördüğüm: Yer yer

Yıkılmış köprüler, çökmüş kanallar, yolcusuz yollar

Buruşmuş çehreler, tersiz alınlar, işlemez kollar

Düşünmez başlar, aldırmaz yürekler, paslı vicdanlar

 

Akif, çıkış yolunu da gösterir:

“Hüsrana rıza verme…Çalış…Azmi bırakma” der.

“Sahipsiz olan memleketin batması haktır;

sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.” diyerek vatanı

terketmemek gerekliliğini hatırlatır. Artık belimizi doğrultamayız, fikrini reddeder;

yine, yeni, yeniden der:

“İş bitti…Sebatın sonu yoktur! deme, yılma.

Ey millet-i merhume, sakın ye’se kapılma”

Yazarın Diğer Yazıları