Yaşadığı gibi söyleyen, söylediği gibi yaşayan bir insan var mıdır, derseniz Mehmet Akif’i en
başlarda sayabiliriz. Mevlana’nın “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” düşüncesinin
mücessem bir heykelidir Akif. Onda “insanları idare etmek, lafı eğip bükmek, bugün başka
yarın başka konuşmak, dün dündür bugün bugündür deyip sözünü yerine getirmemek vb.
dalkavukluklar yoktur. Hayatı boyunca doğru bildiklerini çekinmeden söylemiş, bedel olarak
işinden atılmış, yoksulluk çekmiş, yalnız kalmış ama aman dilememiştir. Dindar bir insan
olmasına rağmen biatçı anlayışta değildir. İdarecilerin dindar olmasıyla değil adaletli olmasıyla
ilgilenmiş, zulmün destekleyicisi olmamıştır.
“Zulmü alkışlayamam zalimi asla sevemem”
Korku dağları sardığında herkes zalimi alkışlamaya, ekabirin peşinden kuyruk sallamaya, hatta
zulmü alkışlamaya başlar. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” bencilliği ortalığı sarar. Önce
sarı inek verilir; sonra diğer inekler onu takip eder. Akif sarı ineğin verilmesine hep karşı çıkar:
“Adam aldırma geç git! diyemem aldırırım
Çiğnerim, çiğnenirim hakkı tutar kaldırırım”.
Bir insanın haksızlığa uğraması karşısında yeri göğü inletmezseniz, sıra size de gelir. İyilik gibi
kötülük de bulaşıcıdır ve sıra size geldiğinde kendinizin de bir düzenin parçası olduğunu fark edersiniz
ama zamanı geri alamazsınız, artık ödenmesi gereken bedel daha ağırlaşmıştır. Akif,
“Nasılsanız öyle yönetilirsiniz” kaidesince insanları uyarmaya çalışır. İnsanın kendi iradesini
kullanması, iyiyi bulması gerekir; bu konuda başkalarını suçlamaya hakkı yoktur. Zarara kendi
rızasıyla girene acınmaz. Akif bunu bir hikayeyle anlatır:
Semerci ve Eşek
Eşeklerin canı yükten yanar, aman derler / Nedir bu çektiğimiz dert, o çifte semer!
Biriyle uğraşıyorken gelir çatar öbürü; / Gelir ki taş gibi hain hem eskisinden iri
Semerci usta geberseydi…Değmesin keyfe / Evet gebermelidir; inkisar edin herife
Zavallı usta göçer birgün akıbet, ancak / Makamı öyle uzun boylu nerede boş kalacak?
Çırak mı kalfa mı kim varsa yaslanır köşeye / Takım biçer durur artık gelen giden eşeğe
Adam meğer acemiymiş, semerse hayli hüner / Sırayla baytarı boylar zavallı merkepler.
Bütün o beller, omuzlar, çürür çürür oyulur. / Sonunda her birinin sırtı yemyeşil et olur.
Giden semerciyi derler bulur muyuz şimdi? / Ya böyle kalfa değil, basbayağı muallimdi.
Nasıl da kadrini vaktiyle bilmedik, tuhaf iş. / Semer değilmiş o rahmetlininki devletmiş!
Nasihatım sana: Herzeyle iştigali bırak; / Adamlığın yolu nerdense bul da girmeye bak.
Adam mısın: Ebediyen cihanda hürsün, gez. / Yular takıp seni bir kimsecik sürükleyemez.
Adam değil misin oğlum: Gönüllüsün semere; / Küfür savurma boyun kestiğin semercilere.”
Abdülhamit’ten sonra meşrutiyet ilan edilir; ama idare daha kötüleşir. Dolayısıyla semerci
değişmiş, çile artarak devam etmiştir; çünkü eşeklik devam etmektedir. Akif’in dediği: Sen
eşekliğe devam edersen semere razısın demektir. Semercinin değişmesiyle sıkıntın bitmez.
Sadece bazen artar bazen azalır. Mühim olan adam olmaktır. Kurtulmanın tek çaresi budur.
Yoksa hep “gelen gideni aratır” der dururuz da ömrümüz başkalarını suçlamakla geçer. Oysa
çare bizdedir.
(devam edecek)