Muhammed Yava

Mehmet Akif’te din ve dünya dengesi

Muhammed Yava

 

 

Yaşadığı gibi söyleyen, söylediği gibi yaşayan bir insan var mıdır, derseniz Mehmet Akif’i en

başlarda sayabiliriz. Mevlana’nın “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” düşüncesinin

mücessem bir heykelidir Akif. Onda “insanları idare etmek, lafı eğip bükmek, bugün başka

yarın başka konuşmak, dün dündür bugün bugündür deyip sözünü yerine getirmemek vb.

dalkavukluklar yoktur. Hayatı boyunca doğru bildiklerini çekinmeden söylemiş, bedel olarak

işinden atılmış, yoksulluk çekmiş, yalnız kalmış ama aman dilememiştir. Dindar bir insan

olmasına rağmen biatçı anlayışta değildir. İdarecilerin dindar olmasıyla değil adaletli olmasıyla

ilgilenmiş, zulmün destekleyicisi olmamıştır.

“Zulmü alkışlayamam zalimi asla sevemem”

 

Korku dağları sardığında herkes zalimi alkışlamaya, ekabirin peşinden kuyruk sallamaya, hatta

zulmü alkışlamaya başlar. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” bencilliği ortalığı sarar. Önce

sarı inek verilir; sonra diğer inekler onu takip eder. Akif sarı ineğin verilmesine hep karşı çıkar:

“Adam aldırma geç git! diyemem aldırırım

Çiğnerim, çiğnenirim hakkı tutar kaldırırım”.

 

Bir insanın haksızlığa uğraması karşısında yeri göğü inletmezseniz, sıra size de gelir. İyilik gibi

kötülük de bulaşıcıdır ve sıra size geldiğinde kendinizin de bir düzenin parçası olduğunu fark edersiniz

ama zamanı geri alamazsınız, artık ödenmesi gereken bedel daha ağırlaşmıştır. Akif,

“Nasılsanız öyle yönetilirsiniz” kaidesince insanları uyarmaya çalışır. İnsanın kendi iradesini

kullanması, iyiyi bulması gerekir; bu konuda başkalarını suçlamaya hakkı yoktur. Zarara kendi

rızasıyla girene acınmaz. Akif bunu bir hikayeyle anlatır:

 

Semerci ve Eşek

 

Eşeklerin canı yükten yanar, aman derler / Nedir bu çektiğimiz dert, o çifte semer!

Biriyle uğraşıyorken gelir çatar öbürü; / Gelir ki taş gibi hain hem eskisinden iri

Semerci usta geberseydi…Değmesin keyfe / Evet gebermelidir; inkisar edin herife

Zavallı usta göçer birgün akıbet, ancak / Makamı öyle uzun boylu nerede boş kalacak?

Çırak mı kalfa mı kim varsa yaslanır köşeye / Takım biçer durur artık gelen giden eşeğe

Adam meğer acemiymiş, semerse hayli hüner / Sırayla baytarı boylar zavallı merkepler.

Bütün o beller, omuzlar, çürür çürür oyulur. / Sonunda her birinin sırtı yemyeşil et olur.

Giden semerciyi derler bulur muyuz şimdi? / Ya böyle kalfa değil, basbayağı muallimdi.

Nasıl da kadrini vaktiyle bilmedik, tuhaf iş. / Semer değilmiş o rahmetlininki devletmiş!

Nasihatım sana: Herzeyle iştigali bırak; / Adamlığın yolu nerdense bul da girmeye bak.

Adam mısın: Ebediyen cihanda hürsün, gez. / Yular takıp seni bir kimsecik sürükleyemez.

Adam değil misin oğlum: Gönüllüsün semere; / Küfür savurma boyun kestiğin semercilere.”

 

Abdülhamit’ten sonra meşrutiyet ilan edilir; ama idare daha kötüleşir. Dolayısıyla semerci

değişmiş, çile artarak devam etmiştir; çünkü eşeklik devam etmektedir. Akif’in dediği: Sen

eşekliğe devam edersen semere razısın demektir. Semercinin değişmesiyle sıkıntın bitmez.

Sadece bazen artar bazen azalır. Mühim olan adam olmaktır. Kurtulmanın tek çaresi budur.

Yoksa hep “gelen gideni aratır” der dururuz da ömrümüz başkalarını suçlamakla geçer. Oysa

çare bizdedir.

(devam edecek)

 

Yazarın Diğer Yazıları