Narsizm, insanın kendi kendine duyduğu hayranlık, ego ve özsevgi hissiyatının aşırı bir şekilde gelişmiş olduğu bir kişilik özelliğidir. “Narkoz” kelimesiyle aynı köke sahiptir. Narkoz halindeki insan kendinde değildir. Çevrede olup bitenlere kayıtsız, kendi egosu etrafında hayal dünyasında yaşayan narsist, narkoz halindeki insanla benzer bilinci yaşar. Narsizm, Antik Yunan mitolojisinde yer alan Narkissos isimli bir karaktere dayandırılmaktadır. Narkissos, efsaneye göre kendi güzelliğini yansıtan bir su birikintisini gördüğünde kendine aşık olmuş ve yansımasını sürekli izlemeye başlamıştır. Kendinden başka güzel tanımayan Narkisos bu hastalıklı aşkının kurbanı olmuş, sudaki kendi görüntüsünü öpmeye çalışırken boğulup ölmüştür. Neticede özbenliğine olan aşkı onun sonu olmuştur. Bu mitolojik hikaye, insan psikolojisindeki birçok farklı olguya açıklık getirebilecek bir sembolizm taşımaktadır. Narsizm, insanın kendisine aşırı bir şekilde hayranlık duyması ve kendi yansımasında kaybolmasıyla ilişkilendirilir. Narsistik kişilik özelliklerinin genellikle çocukluk döneminde yaşanan bazı olumsuz deneyimlerin sonucunda geliştiği düşünülmektedir. Örneğin, aşırı övgü veya eleştiri, aşırı koruma veya aşırı ilgisizlik gibi faktörler, bir kişinin narsistik özellikler geliştirmesine katkıda bulunabilmektedir. Bu teoriye göre, bebeklik döneminde, bebek kendisini dünyanın merkezi olarak algılar ve çevresiyle ilişki kurarken öncelikle kendi ihtiyaçlarını karşılamayı öğrenir. Ancak, sağlıklı bir şekilde gelişme süreciyle, birey zamanla çevresiyle etkileşime girer ve başkalarının ihtiyaçlarını da gözetmeyi öğrenir. Narsistik kişilik bozukluğu olan bireylerde ise bu evrelerde sağlıklı bir dönüşüm yaşanmaz ve kişi başkalarını dikkate almaksızın kendi ihtiyaçlarına odaklanır.
İngiliz yazar Oscar Wilde’ın 1890 yılında yayımladığı “Dorian Gray’ın Portresi” adlı roman, konuyu ince ayrıntılarıyla somutlaştırması, tasvir etmesi açısından ünlü bir eserdir.
Roman, ana karakteri olan Dorian Gray’in hikayesini anlatır. Dorian, genç, yakışıklı ve büyüleyici bir adamdır. Ressam Basil Hallward tarafından portresi çizilir. Dorian, portresini group gençliğinin ve güzelliğinin sonsuza kadar korunmasını diler. Ardından, tuhaf bir şekilde portersi yaşlanmaya ve çürümeye başlar, ancak Dorian hiç yaşlanmaz ve bozulmaz. Bu durum, Dorian’ın yaşlanmaktan ve içsel değişimden kaçmak için her türlü ahlaki sınırları aşmasına sebep olur.
Roman, Dorian’ın, portresinin üzerinden ahlaki çöküşünü ve aşırı hırslarının sonuçlarını tasvir eder. Dorian, zevk ve hazlar peşinde koşarken ahlaki değerlerini kaybeder ve insanlara zarar verme yolunda pervasızca ilerler. Zamanla, Dorian’ın portresi, onunahlaki bozulmasını yansıtacak şekilde daha da korkunç bir hal alırken, Dorian kendisini günahkar düşünceler ve suçlar içinde bulur. Portre, giderek onun ruh çirkinliğini gözler önüne serer. Tıpkı günümüz insanının iç ve dış güzelliğinin ters orantılı geliştiği gibi. Burada düşünülmesi gereken, Dorian gibi her insanın içini tasvir edecek bir portresi yoktur; ancak ya olsaydı… İnsanların içi dışarıdan görülebilseydi kaçımız Dorian’dan farklı olabilirdik?
(yazı devam edecek)