(geçen haftaki yazının devamıdır)
Önceki yazılarımda Sokratese göre demokrasinin bir “eğitimli insanlar” rejimi olduğu üzerinde
durmuştuk. Nereye, niçin oy verdiği bilincinde olmayan insanların elinde ise demokrasi
kolayca diktatörlüğe dönüşebilirdi. Ağzı laf yapan, hitabet gücü yüksek, sevilen insanlar
(demogoglar) bir takım yalan ve algılarla halkı aldatabilir, seçimleri kazanabilirdi. Tarih
boyunca seçimle başa gelen demagogların hemen hepsi, demokrasileri öyle ya da böyle, er
ya da geç bir çeşit diktatörlüğe dönüştürmüş veya dönüştürme yoluna sokmuştur:
(Hitler,Mussolini gibi). Yunanlar da Sokrates’in gördüğü bu sıkıntıdan, yani demagogların
yönetime gelmesinden genel olarak korkmuşlardır. Ancak ne yazık ki demagogların sebep
olabileceği sancılı ve yıkıcı deneyimlerden de kurtulamamışlardır. Örneğin, zengin, karizmatik,
tatlı dille insanların aklını çelmek konusunda becerikli, varlıklı bir adam olan Alcibiades, en
temel hakları insanların elinden alarak veya onlara erişimi kısıtlayarak, Yunanlar’ın Sicilya
Adası’na yaptıkları son derece yıkıcı olan askeri müdahelelerin önünü açmış ve bu saldırıların
başını çekmiştir. Demagogun sözlerine kanan halk, bu saldırılara onay vermiş ve Alcibiades’i
desteklemiştir. Bu, Antik Yunan için ölümcül bir hata olmuştur. İşte Sokrates, liderlik yarışına
giren insanların nasıl kolaylıkla insanların “zor sorulara kolay cevaplar bulma” arzusunu
sömürebileceğini öngörmüştür. Bunu daha da iyi anlatabilmek için, iki hayali aday arasındaki
münazarayı göz önüne getirmemizi istemiştir: Bunlardan birisi bir doktor, diğeri ise şeker
dükkanı sahibi gibidir. Şeker dükkanı sahibi olan, rakibiyle ilgili şöyle söyleyecektir: “Bakın!
Rakibim olan bu insan size birçok acı yaşatmıştır. Sizin canınızı yakar, tadı berbat olan ilaçlar
içirir ve her ne istiyorsanız onu yiyip içmenize engel olmaya çalışır. Size asla benim yapacağım
gibi son derece çeşitli ve lezzetli tatlar sunamayacaktır.” Sizce doktor, bu saldırıya etkili bir
şekilde cevap verip, münazarayı izleyen kitleyi ikna edebilir mi? Elbette ki şeker dükkanı
sahibinin argümanına verilecek doğru cevap, “Evet, size rahatsızlık veriyorum ve istediğiniz
şeyleri yapmanıza engel oluyorum; çünkü sizin için iyi olan bu. Size yardımcı olmak için size
acı veriyorum!” gibi bir cevaptır. Ancak politik arenada bu tip bir cevabın nasıl bir halk
tepkisine sebep olacağı şüphelidir. Burada Sokrates’in söylediği yanlış anlaşılmamalıdır. Amaç,
hoşumuza gitmeyen görüşten olan insanların oy kullanma haklarının elinden alınması değildir;
amaç, hangi görüşten olursa olsun, kim için oy kullanacak olursa olsun, insanlara oy kullanma
yeteneğini icra edecek eğitimin verilmesi gerekliliğini savunur Sokrates. Çünkü ne yazık ki
hemen hemen her görüşten olabilen seçmen kitlesinin çok çok az bir bölümü gerçekten
bilinçli kararlar almakta ve oyları hakkında enine boyuna düşünerek karar vermekte. Birçok
seçmen fanatizm ve geleneksel nedenlerle oy kullanmakta, çoğunluğun iyiliğini düşünmek
yerine şahsi çıkarları gözetmekte veya aileden gelme fikirleri sürdürmektedir.
Ne yazık ki Sokrates’in demokrasinin problemleriyle ilgili son derece geçerli ve yerinde olan
bu uyarıları günümüzde bile çözüme kavuşturulamamıştır. Bizler günümüzde artık “bize
dayatılan demokrasinin” iyiliklerine koşulsuz şartsız inandırılmış bir topluluk haline geldik. Bu
sebeple günümüz demokrasisini “daha fazla demokrasi”ye dönüştürme çabaları gelecek
nesilleri meşgul edecek bir problem olarak durmaktadır.