Muhammed Yava

Yitip Giden Bulutlar…

Muhammed Yava

Dilimin ucunda bir eski arkadaş adı,

Unutulmuş şekilleri taşıyan bulutlar;

Bir gökyüzü genişliğiyle ruhuma dolar

Otların içine sırtüstü yatmanın tadı.

Avucumda sıcaklığını duyduğum ekmek;

Üstümde hâtırası kadar güzel sonbahar;

O bembeyaz, o tertemiz bulutlara dalar

Düşünürüm bir çocuk türküsü söyleyerek. (Orhan Veli’nin Ekmek adlı şiiri)

Dünya değişti derler; asır başkalaştı. Oysa bizizdir değişen başkalaşan. Geçmişe özlem duyarız çoğunlukla. Bahsederken eskilerden gözleri yaşla dolan çok insan görmüşümdür. Yaralamıştır, hırpalamıştır ve değiştirmiştir dünya bizi . O tertemiz duygularımızadır aslında özlemimiz. Eskilerde kalan, çocukluğumuzda kalan, temiz duygularımızdır hayatımıza neşe veren; ve kabahatlerimizdir bizden çocukluğumuzu çalan, günahlarımızdır ağzımızdaki tadı alan. Önceleri sadece bir çocukken sonraları bir şeyler olmuşuzdur. Büyümüş bir yerlere gelmişizdir. Öyle sanırız; bizden önce yaşamış, kendilerini bir şey sanan firavunları unutarak. Bazı insanlar küçülmüştür nazarımızda. Oysa küçülen bizizdir aldanaraktan. Yeni bir dünyamız olmuştur artık kan ve şehvetten. Kendi ellerimizle kurmuşuzdur bu dünyayı başkalarının da yardımıyla. Artık geçtiğimiz yerler çok uzağımızda kalmış, uzaklaşıp gitmiştir iz bırakarak. “Fakir bir Anadolu çocuğuydum” diye başlayan acı gerçekler artık edebiyat söylemlerine dönüşmüş, yapılacak azgınlıklara, arsızlıklara bir mazeret olmuştur sanki. “Bir işçi çocuğuydum” sözünü duyduğunuzda bir acıma hissedersiniz ve şimdiki “Karun”luğuna bakıp masum görürsünüz bütün sapkınlıklarını. Eski arkadaşlar hep kıymetli olur nedense. Onlarla oturup sohbet etmek bizleri günahsız saf günlere götürdüğünden midir bilinmez. Eski dostlarla, hesapsız kitapsız günlerde içtiğiniz bir fincan kahve midir hayatınıza tat veren; yoksa şerbet midir içtiğiniz Brütüs’ün elinden?

Eskiden mi dünya daha genişti? Yoksa ruhumuz mudur doyumsuz dünyalarda daralan? Gökyüzünden daha geniş bir yer var mıdır? Kaygısızca ve suçsuz, sabıkasız tertemizce, otların içine sırtüstü yatıp da gökyüzünün genişliğinde dolaşan bir çocuğun eksiği olabilir mi son model bir telefon? Ferrariler bir insana bu gökyüzünü verebilir mi? “Karun”lar, doygunlar, elinde sımsıcak ekmek tutan yoksul bir çocuğun hayallerine ulaşabilir mi? Odun ateşindeki

aşın lezzeti sadece isinden midir? Bir köy kahvesinde içilen çaydaki tat nereden gelir? Aynı mıdır gökyüzü herkese, altında yaşadığımız? Çocuklukta her şey bembeyaz tertemizdir tıpkı bulutlar gibi. Bulutlar, kuşlar ve çocuk saflığın temizliğin sembolü olmuşlardır. Gülen bir güneş, tonton güleç bulutlar, gülen yarım ay dede, çocukluğumuzun resimleri şimdi nerededirler? Bir sonbahar dinginliği kadar huzurlu, sonbahar yaprakları gibi renkli çocuk ruhu, “mini mini bir kuş uçmuştu….” gibi çocuk türküleri mırıldanır hep, izin verdiğimiz kadar; savaşsız, garazsız hilesiz, yalansız dolansız bir dünya bırakabildiğimiz kadar. Dağlarda uçurtma uçuran, bir somun ekmeği kardeşleriyle paylaşan sonra da Ferrarisi’ ne binip, yitip giden çocukların acı hikayesidir bizimkisi. Artık çocuk türkülerinin yerini savaş tamtamları almıştır.

Yazarın Diğer Yazıları