Edremit’den yola çıkıp, Akçay’a gelmeden, Zeytinli yoluna girdim. Zeytinli’yi geçip, Beyoba köyüne doğru ilerledim. Aşağı yukarı 3-4 km.lik bir yol burası. Beyoba köyünden sonra 2 km. daha ilerledikten sonra Hasanboğuldu Milli Parkına geldim. Beyoba köyünden sonraki yol dar ve pek de bakımlı sayılmaz. Ben mart sonunda hafta içi birgün gittim, çok az ziyaretçi vardı. Yaz mevsiminde, hele haftasonlarında bu yolun trafiğini düşünemiyorum. Araba girişi ücretiödenip parka giriliyor.
Buralara bahar yeni yeni geliyor. Yine de her yer yeşil. Çam ağaçları göz alabildiğine her yerde, çınar ağaçları genelde su kenarlarında. Su gürül gürül akıyor, öyle bol ki…
Bu kadar güzel yer İda Dağında olur da efsanesi olmaz mı? Edremit pazarı çarşamba günleri kurulur, taaa eski zamanlardan beri. Hasan, Zeytinli Köyünde yaşar, bahçıvanlık yaparmış. Babası ölmüş, yaşlı anası ile yaşayan yakışıklı Hasan yazın yetiştirdiği sebzeleri, yeşillikleri Edremit pazarına götürüp satarmış. Boş kaldığında, el işine gider, kazandığını köyün diğer gençleri gibi har vurup harman savurmaz, yaşlı anacığına verirmiş. Bu yakışıklı, yiğit delikanlı yaz günü pazarda karpuz satarken, sergisine bir kız gelir. Kızı görür görmez kalbi küt küt atar, eli ayağına dolaşır. Emine, güzel mi güzel, al al yanaklı, giysilerinden obalı olduğu belli, İda dağının yükseklerinde yaşayan bir kız.Bostan alır Hasan’dan. Dağlık yerde pek kavun karpuz olmaz ya… Hasan, kızın aldığı karpuzları heybesine doldururken; “yörük kızı demiş, yükün ağır oldu, Kazdağı yolu çetindir, nasıl çıkaracaksın?” demiş. Kız gülüverir, “ne sandın düz ovalı, biz sizin boş çıkamadığınız o yolu kırk okka yükle çıkarız” demiş.
Ertesi hafta kız yine gelmiş Hasan’ın sergisine. Hasan’a sanki gün yeniden doğuyor gibi gelmiş, yüreciği kıpır kıpır, ne yapacağını şaşırmış. Kız anlamış oğlanın halinden, içten gülüşüyle; “ sarı oğlan, bostanlar çok güzel çıktı geçen pazar aldığım” demiş. Satmak için getirdiği ballardan bir petek çıkarıp bırakmış, içten gülüşüyle Hasan’ın kalbinden bir parça daha alıp gitmiş…
Böylece birkaç hafta daha Yörük kızı Hasan’dan bir şeyler alır, Hasan da Emine’den. Pazar dönüşü Zeytinliye kadar beraber giderler, kız ondan sonra üç saat daha yürür obasına çıkmak için. Gönülleri birbirinin olur iyice. Evlenelim isterler, Hasan’ın anacığının yüreğine sevinç düşer, ama Obadakiler Hasan’ın, Emine’ye uygun olmadığını söylerler, çünkü ovalıdır Hasan…
Kızın ısrarı karşısında, ailesi bir şart, koşar. Eğer Hasan sırtında 40 okka tuz çuvalı ile dinlenmeden obaya çıkarsa kızı alabilecektir. Çare yoktur, Hasan kırk okka tuz torbası ile yola koyulur, kızın arkasından. Beyoba’ya vardıklarında Hasan yorulmaya başlamıştır artık. Terledikçe de tuz sırtını yakmaya başlamıştır. Güneşe alışkın sırtı tuz acısına dayanamamaktadır. Dereye doğru inerlerken, Emine Hasan’ın durumunu görmüş, içi daralmış, yüreciği dayanamamış, “çuvalı ver bana, ben gideyim sen de bahçene dön” demiş. Yiğit Hasan söz vermiş bir kere; “ben geri sağ olarak dönmem” demiş. Hasan az daha devam etmiş yola, alı al, moru mor, kan ter içinde…
Sutüven’in yanına gelince Emine çuvalı almış Hasan’ın sırtından, Hasan’ın yalvarmalarına aldırmadan, geri dönüp bakmadan Yüksekoba’ya varmış. Kulaklarında hala Hasan’ın sözleri… “Kıyma bana Emine, köyüme dönemem ben, sensiz yapamam ben…” Obasına varınca pişman olmuş yaptığından, hemen gerisin geri dönmek istemiş. Yağmurlu, soğuk havada gece salmamış ailesi Emine’yi. Sabahı zor etmiş Emine, uykusuz, yaşlı gözlerle. Sabah erkenden gerisin geri koşar,Sutüven’e kadar, eski değirmene kadar, Hasan’ı bulamamış. Zeytinli’ye koşmuş annesinin yanına, Edremit’e koşmuş. Hasan yok. Deli gibi Hasan’ı ararken, Gök Büvet’in sularında Hasan’ın çevresini bulur. Günler günleri kovalar, Emine Hasan’ı ararmış delicesine… Bir gün Gök Büvet yanındaki ulu çınarda Emine’nin cesedini bulur obaya gidenler, boynunda Hasan’ın çevresiyle asılmış olarak… O günden sonra Gök Büvet, Hasanboğuldu Gölü, göle bakan ulu çınar da Emine Çınarı diye anılır olmuş…