Edebiyat, insanların duygu, düşünce ve hayallerini sözcüklerle anlatarak sanatsal bir biçimde ifade etme ve iletişim kurma sanatıdır. Buradaki en önemli kavramlar ‘Sanatsal ifade’ ve ‘İletişim’dir. Ama görüyoruz ki toplumumuzda sanatsal ifadeyi geçiyorum; iletişim kurmada çok büyük aksaklıklar yaşanıyor.
Edebiyat, yazılı veya sözlü biçimde yapılabilir ve farklı türlerde kendini gösterebilir. Roman, öykü, şiir, oyun gibi türler edebiyatın temel formlarıdır.
Bu temel formlara baktığımızda okumadığımız gibi oyun ve tiyatrolara da gitmiyoruz. Yani eksikliğimizi bile bile yaratıyoruz kendi içimizde…
Roman okumuyor, tiyatroya gitmiyor, sanatsal etkinlikleri takip edemesek de değerli bulmuyoruz ve böylece topluma, çevremize şiddeti, kini, nefreti daha makul görüyoruz. Çok yazık!
Dil’de estetik vurgu
Edebiyat, dilin estetik olarak kullanılmasıyla ortaya çıkar. Dilin ses, ritim ve anlama odaklı kullanımıyla edebi metinler oluşturulur. Bu metinlerde genellikle hayal gücü, duygu, düşünce gibi soyut kavramlar ya da dünya ve insan hakkındaki gerçekler dile getirilir. Çocukluktan gelen hayal gücümüz; bizler büyüdükçe, umutlarımız da azaldıkça onlar da azalıyor, yok oluyor. Oysaki hayal kurmanın ne kadar güzel ve anlamlı olduğunu yeniden deneyimlemeye çalışmamız gerek.
Edebiyat, insanların hayatına dokunarak onlara estetik deneyimler yaşatır, düşünmelerine, duygulanmalarına ve farkındalık kazanmalarına yardımcı olur. Aynı zamanda farklı kültürlere ve düşünce sistemlerine de ışık tutarak insanları birbirine yaklaştırır. Edebiyat, toplumların kültürel mirasının da bir parçasıdır ve bu sayede insanlığın ortak özelliklerini ve tecrübelerini aktarmaya yardımcı olur.
Edebiyat’ın bilinmediği ve anlam kazanmadığı her toplumda, aksaklık mümkündür. Yani sokakta biriyle karşılaştığınızda ve kendinizi bir anda afallamış, kırgın, ötekileştirilmiş, saygısızca tavırlarıyla sizi incittiğini hissederseniz, ona ‘Edepsiz’ demekte fayda var. Çünkü edebiyatı bilmeyenlerin edepsizliği daha da kötüdür.