Düşlerinizi hiç somutlaştırmayı düşündünüz mü? Bir düşünün bence… Yaşadıklarınızdan ötürü aldığınız kararlar, sizi bağlar. Yaşadıklarınızın verdiği sonuçlar da sizin sonuçlarınızdır. Yani sabah uyanmak istemek, uyanmadaki amacımız; tam olarak bizim kararımızdır.
Bu sonuçlar ve hayalin somutlaştırılması; tam olarak resim çizmeye benzer.
Elinize kâğıdı veya tuvali aldınız. Fırçayı, kalemi, pastel boyayı, sulu boyayı her ne kullanmak istiyorsanız; onu kullanınız ve düşleyiniz. Sonra oturup ne görmek isterseniz onu çizmeyi, yapmayı deneyin.
Kara kalem çalışmasını severdim okulda.
İlkokulda gördüğümü çizerdim. Bozuk binalar, yıkık duvarlar, ağaçlar ve evler, duran masa… Sadece gördüklerimi. Hayal gücümü kullanırdım, hayal gücüm oldukça güçlüdür. Yaratıcılığımı da belirtirdim; lâkin benim en belirgin özelliğim durduğum yerde gördüğümü resmetmekti. Onun dışında beyaz kâğıda bakıp ev veya dağ düşünmek; yanında köpekleri, kedileri düşünmek… Bunlar bana sıradan gelirdi. Her çocuk ilk resminde dağ, çatısı olan ve bacasından duman tüten bir evi, kendini, ailesini çizerdi. Ben ise gördüklerimi…
Pekâlâ, ‘resim’ deyip geçtiğimiz kavramın, eylemin araştırma kaynaklarında anlamı nasıl geçiyor?
Hemen yazalım:
“Resim, çizgi, renk ve biçim gibi görsel öğelerin kullanılarak yaratılan sanatsal veya estetik bir ifadedir. Resim, sanatsal bir ifade aracı olmanın yanı sıra iletişim, ifade, bellek, anlatım gibi farklı amaçlar da taşıyabilir. Resim, fırça, kalem, boya, mürekkep gibi malzemeler kullanılarak tuval, kâğıt veya başka bir yüzey üzerine gerçekleştirilebilir. Resim, figüratif (gerçekçi) veya soyut olabilir ve farklı tarz ve tekniklere sahip olabilir.”
Bu tanım, birebir yapay zekanın verdiği tanımdır. Yani bizim için de ‘resim’ bu değildir. Biz ise bundan farklı anlamlar yükleriz. Bu yüzden yapay zekadan üstün düşünebiliriz, düşünmeliyiz. Ki etrafımızda yapay zekâ kadar düşünebilen insan dahil kalmadı. Her kes düz zekâ(!) bir bakış açısıyla kaldı. Ki ona da ‘zekâ’ demek çok abartı gelecektir.
Gördüğümü çizdiğim çocukluğum, gördüğümü yazmaya dönüştü. Sanıyorum ben ‘gerçekçi’ olarak kalmayı seçerek böyle bir gazeteci oldum. Gördüğünü yazmak, gördüğünü ifade etmek! Bazı durumlarda abartılı veya samimi cümlelerim olabiliyor; haberi zenginleştirdiğimden. Haberin çerçevesini koruduğumu da belirtmeme gerek yok sanıyorum, bunu herkes bilir…
O da haberin ifadesinden ötürü olabiliyor, soğuk ve rutinden kaçmak içindir.
Yani bir ‘resim’ den yola çıkarak, gazeteciliğe gelmek; biraz farklı bir durum olmasa gerek…
Asıl farklı ve kötü durum Adolf Hitler’in ressam olmak istemekten diktatör olmasıydı. Resim öğretmeninin resimlerini beğenmemesi üzerine hırs yaparak ‘diktatör’ olması gibi… Keşke resim çizmek yerine at binseydi! Bu kadar kötü olmazdı! Almanya’yı ve diğer ülkeleri bu kadar ölüme sürüklemezdi. Attan düşseydi, daha az zarar verirdi dünyaya…
Neyse!
İdealist olanlar için her zaman pozitif bir çıkış yolu vardır. Ama aksi hareket edenler için her zaman kötülük doğar… İdeallerimizi koruyalım, bir resim de biz çizelim…