Yargı ve demokrasi paketi çıktı. Bu paketten kimler yararlanıyor; tabii ki ağzını açan muhalif gazetecisi, çevreciler, iktidarı korkutabilecek güçlü politikacılar… Muhalefetimsiler ise bu demokrasi ve yargı paketinden nasibini almıyor. Çünkü onlar ‘İktidarın yarattığı muhalefet’ alanına giriyor.
Türkiye’nin dört bir yanı denizlerle çevrili, ‘denizlere, derelere sahip çıkalım’ diyenler tartaklanıyor, tutuklanıyor.
Türkiye’nin iç kesimleri ağaçlarla, doğayla çevrili; ‘ağaçlara, doğaya dokunmayalım’ diyenler yerlerde sürükleniyor, tekmeleniyor, ağaçları kesenler korunuyor.
Ekinlerimiz gerekli değeri ve ilgiyi görmesi gerekirken; çiftçiye gerekli mazot, ekme ve biçme makinesi, tohum desteği gibi destekler sağlanmıyor. Bu da her geçen gün tarımın azalmasına, çiftçilerin gerekli desteği görmeden toprağını, bağını satıp şehre yerleşmek zorunda kalmasına yol açıyor.
Ama mevcut yapılaşma, mevcut sistem ise sadece şunu istiyor, ‘Zenginin daha da zenginleşmesi, beni bulunduğum konumda tutması’ isteniyor.
Bu durumda ülkede hiçbir şeyin iyileşmesi, iyi olması mümkün olamaz!
Bireysel mücadele çare değil, topyekûn mücadele önemlidir. Muhalefetimsi partiler ile Meclis’te muhalefetlik yapılmıyor. İktidar her yönüyle kazanıyor. Ve bu birkaç kişinin sadece bir araya gelerek seslerini yükselttiği, muhalefetimsilerin ise sadece tweet atarak kınamalarıyla geçiştirilmesi de çözüm değil.
Nitekim seçimlerin ardından ve yaşanan dedikodular ile artık muhalefete de güven kalmadı, –ki muhalefetin de umurunda değil zaten– sokaktaki vatandaşın da umudu kalmadı.
Bundan güç alan iktidar ise kolluk kuvvetiyle gücünü, parasal güç elde eden ve iktidar tarafından korunan şirketleriyle de parasını gösteriyor. Yani her iki konumda da güçlü bir iktidar var. Mücadele ise sadece lafta kalıyor. Asıl çareyi de herkes biliyor; ama yanaşmıyor kimse…