Okullar nihayet açıldı, öğrenciler okula başladı… Sabahın erken saatlerinde işe giderken küçük kız çocukları örülü saçlarıyla, minik ayaklarıyla ve tıraşlı erkek çocuklarının da okula başlama sabahındaki heyecanıyla karşılarken buluyorum kendimi.
Gülümseme yayılıyor içime… Onları izliyorum uzaktan. Tatlı konuşmaları, annesi veya babasına sorular sorması, çok masum ve tatlı bir diyalog yaşanıyor.
Tabii gazetemiz de besleme çantalarına, çocukların okulda yemesi gereken menüye, yemeğe yöneldi. Doğru olan da buydu.
Bazı çocukların hiç de öyle besleme çantası alma durumu yoktu, ya da parası vardı. Aracıyla gidiyordu okula. Babasının veya annesinin özel aracıyla…
Bazıları ise toplu ulaşımı kullanarak çocuğunu okula götürüyordu.
Yoldaki eziyet henüz başlamadı.
Karanlık gün
Sabah saatlerinde okula gittiklerinde güneş yandan vuruyor ve hava aydınlık. Ekim ve Kasım ayı gibi artık gece okul, işe gidip; yine gece okuldan veya işten döneceğiz. İşte o zaman başlıyor ülkenin karanlığı.
Her yıl, bu karanlık ülkenin belirli zaman diliminde başlıyor. Ve sık sık aynı olumsuz ve negatif enerji ülkenin üzerine çöküyor, esir ediyor her yaştaki insanı…
Bunun çaresi var. Yaz ve kış saati uygulamalarına dönmek, yazacağım ilerleyen günlerde.
Demem o ki, çocuklar beslemelerini dolduramadan notlarını doldurmaya çalışacak bu sezon boyunca. Kimisi aç kalacak ve doymak için kantinin yolunu tutacak. Orada da kantin fiyatlarından yiyecek tokadı. Sonrasında da eğitimin çöküşünü sezip tokatlanacak. Mezun olacak ve iş bulmak, atanmak çaresizliğinde kalacak…
Yani “her şey mi boşa gider?”in çaresizliğini ilk o zamanlarında görecek…