Doktor yaşarsa insan da yaşar

Uzun mesailerin verdiği yorgunluk ve ağır kaygıların verdiği umutsuzlukla eve sağ salim varmaya çalışan hekimler, seçimden istenileni alamadıklarından umutlarını yitirip yurtdışına çıkmanın yollarını arıyor. Başvuruların iki katına çıktığının altını çizen TTB Merkez Konsey Başkanı Fincancı, “Doktorların yaptığı iş yok sayılıyor, değersizleştiriliyor” dedi.

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Yenikiraz.com yazarı Turgay Kılıç’ın haberine göre; Doktor, hastane ve kliniğinde zorlu koşullarda kendini korumak zorunda kalmasıyla şiddetin önünün açılması kaygılarını elinde tutarak çalışmasına sebebiyet veriyor. Bu sebeple de hastanelerde randevu bulamayan hastalar, tedavi olacak doktoru bulamadığından hastalığıyla bir başına boğuşmak zorunda kalıyor. İzmir Tabip Odası’ndan hekimler ile bir araya gelen Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konsey Başkanı Dr. Şebnem Korur Fincancı, hekimlerin gitmek istemesine ilişkin insanın ve hekimin özne olmaktan çıkarılmasına dikkati çekerek “İnsani olan değeri yeniden kazandırmak gerekiyor. İnsan, bir yurttaş olmaktan, özne olmaktan çıkarılarak sistemin bir kölesi haline getirildi. Hekimler de bu durumdan zarar görüyor. Bu yönüyle de sağlığı özelleştirme ve sağlığı bir tüketim nesnesi haline dönüştürme, o tüketim nesnesini üretecek bant çalışanları olarak görülmeye başlandı. Günde 100 hastaya bakmak zorunda kalan hekimler, baktığınızda gördüğünüzden dahil emin olma olasılığınız yok. O sebeple kaygı duyduğunuz, hiç gerekmeyen birtakım tetkikleri yapma ihtiyacı hissediyorsunuz. Ve o tetkiklerle de en az hata yapmaktan kurtulmaya çalışıyorsunuz. Bu da mesleki olarak sizin bir doyuma ulaşmanızı, meslekten keyif almanızın önünde engel oluşturuyor. Bunu da şiddetle karşılaşarak yapmak zorunda kalıyorsunuz. Tüketim nesnesinin daha fazla tüketilmesi için sürekli kışkırtmayla beraber ister istemez sürekli karşı karşıya bırakıyor hekimi ve hastayı” dedi.

Güvensizliğin doğurduğu şiddet

Şebnem Korur Fincancı

Doktor ve hastanın birbiriyle arasındaki güvensizliğin şiddeti doğurmasına öncülük ettiğine değinen TTB Başkanı Fincancı, “Hekim yaptığı işten memnun değil; ama hasta ile arasındaki iletişimin kurulması için yeterli zaman olmadığından hasta hekime güvenemiyor hekim ise hastaya güvenemiyor. Bu güvensiz ortamda da şiddet katlanarak karşımıza çıkıyor. Bunun önlenmesi için hiçbir adım atılmadığı gibi hekimleri ve insanı değersizleştirmek üzere bir damgalamakla, sürekli bir hakaretle ‘Giderlerse gitsinler’ diyerek ve yaptıkları işi de yok saymakla ilerleyen bir politika var. Sadece AKP iktidarında başlarında Erdoğan başbakan iken “Ben doktora iğne yaptırmam” demişti. Bu bile yaptığımız işin farkında olmamak demektir. Çünkü iğneyi doktorlar yapmıyor. Birlikte çalıştığımız çalışma arkadaşlarımız yapıyor. Kaldı ki gerektiğinde doktorların da iğne yaptığı oluyor. Böylesi bir değersizleştirme yapılıyor. Sadece AKP döneminde yapılmıyor bu değersizleştirme ve ötekileştirme. Daha da geriye, AKP öncesine gidebiliriz. ‘Ağaca bağlayın bu doktorları, kaçmasınlar’ diyen bir cuntacı eliyle başladık” dedi.

Eve dönmenin kaygısı

Doktorlar sabah saatlerinde kaygıyla işe giderken ve 30 saatlik mesainin ardından yorgun, eve de kaygılı döndüğüne işaret eden Fincancı, eve sağ salim dönmenin endişesinin katlandığını açıkladı. Öte yandan ANAP (Anavatan Partisi) döneminde Çalışma Bakanının ‘Doktorların eli hastanın cebinde’ demesinin doktorların itibarsızlaştırdığı üzerinde duran Fincancı, “ANAP İktidarındaki Çalışma Bakanı ‘Doktorların eli hastanın cebinde’ demesiyle hekimleri değersizleştirmeyi ve hekim ile hastayı her koşulda buluşturduğu halde hekimin verimiyle ilgili kaygı gütmemeyi de beraberinde getirdi. Hekim ise mutsuz olduğu yerde kalmak istemiyor.  Hekim kaygı içinde çalışıyor. Sabah hastaneye giderken akşama kadar sağ salim evine dönüp dönmeyeceğinden emin değil. 30 saatlik bir mesainin sonunda bir kamyonun altında kalıp kalmayacağından emin değil. Koyduğu tanının kaç dakikalık bir zamanın doğru olmadığı durumda ödeyemeyeceği tazminatların altına girmek konusunda çok kaygılı davranıyorlar. Bu sebeple gitmek zorunda kalıyorlar. Ama hekimlerimiz gitmek de istemiyor. Kim memleketinden gitmek ister ki? Kim kendi kültüründen, ailesiyle ve arkadaşlarıyla birlikte olmak varken bambaşka bir kültür ve bambaşka bir yere girmek istesin?” dedi.

Seçimle umutlar çöktü

Doktor, sağlıkta şiddetin bitmesine ve kaygıların azalmasına ilişkin umutlarını seçime kadar besleyerek ‘İyi Hal Belgesi’nin başvurularını askıya aldı. Seçimde istenilen sonucun suya düşmesiyle hekimlerin umutlarının yok olduğuna ve ‘İyi Hal Belgesi’ başvurularının iki katına çıktığına değinen Dr. Fincancı, “Biz 14 Mayıs’a kadar olan Mayıs ayı ‘İyi Hal Belgesi’ başvurularıyla 14 Mayıs’tan sonraki belge başvuru sayılarını karşılaştırdık. Bir anda neredeyse iki katı oldu. 14 Mayıs’a kadar olan dönemde başvurular bitmişti. Herkesin bir değişim beklentisi vardı. O beklentileri de suya düştüğü anda ise ‘İyi Hal Belgesi’ başvuruları iki katına çıktı. Ağustos ayında da inanılmaz derece yüksek bir rakamla karşı karşıya kaldık. Ve bu başvurular her ay artarak ilerliyor” dedi.

Genç doktorların da Tıpta Uzmanlık Sınavına (TUS) hazırlanmasında işkenceli bir sistemin içine tıkıldığını belirten Fincancı, gençlerin yeni bir dil öğrenmek için zaman harcayıp yurtdışının kapılarını zorladıklarını şöyle açıklıyor: “Sadece yurtdışına gitme de değil. Başka bir durum da söz konusudur. Erken yaşta emekli oluyorlar. Hekimlik yapmayı bırakıyor, farklı alanlara yöneliyorlar. Gençler de eskiden TUS () kurslarına giderdi. O da kendi başına bir işkence. Öğrenciler Tıp fakültesinde öğrendiğiyle farklı bir alanda çalışabileceği donanımı kazanmış olmasını bekleriz. Neden bir kursa gitmek zorunda kalsın ki? Ama gençlerimiz inanılmaz bir yarışmada buluyorlar kendilerini. Okula başlarken dahil kendilerini buldukları bu yarışmada, eğitim sistemindeki değişiklikle geçiş süreçlerinden dershaneye de girerek zamanlarının büyük bölümünü ders çalışarak geçiriyorlar. Ve artık TUS (Tıpta Uzmanlık Sınavı) çalışmak istemiyorlar.  Gençlerimiz daha çok dil kurslarına yönelerek yurtdışında çalışma ortamı arıyor.”

 

HABER MERKEZİ

Doktor yaşarsa insan da yaşar

Yorumlar kapalı.